HZ. MELİH GÖKÇEK
Öncelikle
belediyelerin kaynaklarını spor kulüplerine aktarma modasının öncülerinden olan
Sefa Sirmen ve Celal Doğan gibi mümtaz şahsiyetleri şükranla anıyorum. Onlar
sayesinde bazı kendini bilmez belediye başkanları yol, su, elektrik,
kanalizasyon, altyapı, kültür ve benzeri lüzumsuz işler yerine asli görevlerini
öğrendiler. Hikmetine sual olunmaz yüce iblislerim hasbelkader bir gün muhterem
Sirmen ve Doğan ile ıssız ve tenha yerlerde teke tek karşılaşmamızı
lütfeylerse, yanımdan ayırmadığım meşe odunumla kendilerine karşı beslediğim
derin muhabbet ve bağlılık duygularımı sunmaktan imtina etmem. Böylece,
gıllıgışlı erketecilere tapınmayı şiar edinen Reziliazam’ın hürmetinin
nişanesini ebediyete intikal edene dek taşırlar.
Ankaraspor,
Keçiörengücü ve Askispor derken son olarak Ankaragücü’ne boyunduruk vuran
başkent belediye başkanı Melih Gökçek’e Allah zeval vermesin; devletin kasasını
boşaltana kadar esenlikli ve uzun bir ömür sürsün! Âmin! Bir asır önce ücra
köşelerde gizlice futbol oynayan limonatacıları hafiyelerine kovalatan
hünkârlar vardı. Şimdiyse, “Allahtan başkasına hesap vermem,” parolasıyla
hükümranlığını ilan eden Hazreti Melih bin Ahmet Gökçek’i görüyoruz.
Zatıalileri benim indimde evliya mertebesindedir, ayrıyeten son padişahtır.
Kefereden devşirilen medeni yasanın gazabına uğrayan sultanımın haremi yok,
lakin zevcesi ve dahi veletlik devirlerini geride bırakan şehzadeleri var.
Allah nasip ederse, bu memleketin anasını ağlatma işini, yani sevinçten ağlatma
mevzusundan bahsediyorum, onlar devralacaklar. Ankaragücü başkanlığı makamını
bileğinin gücüyle işgal eden yetenek abidesi şehzade Ahmet Gökçek’in huzuruna
çıkabilseydim, en kralından bir temenna çaktıktan sonra bir de kafayı… kısacası
kafasını kullanırsa Ankaragücü’nü Şampiyonlar Ligi’nin finalinde
oynatabileceğini söylemek isterdim, fakat prensipleri gereğince derbeder
hicivcilerle muhatap olmuyorlar.
Ankaraspor,
Süper Lig’e çıkmadan önce maçlarını Keçiören’de yapıyordu. Ben olanca
rezilliğimle tavukgötü büyüklüğündeki tribünde oturabilecek yer arıyordum ama
Allah’ın futbol sahalarındaki elçisi Melih Gökçek, maçlardan önce sahanın
ortasına helikopterle teşrif ediyordu. Avrupa ülkelerinde bir belediye başkanı
bu biçimde davransaydı, “Gel lan buraya, halkın vergileriyle toplanan paraları
hangi hakla çarçur ediyorsun?” diyerek adamı dolandırıcılıktan tutun,
envaiçeşit yolsuzlukla suçlayıp görevden alırlar, büyük olasılıkla hapse
tıkarlardı. Frenk diyarlarında beyhude yaşayan cahil ve cibilliyetsiz
ekselanslara boşuna gâvur demiyoruz; gelsinler, idareimaslahat dersi alsınlar.
Bana gelince, helikopterin kalkış ve inişinin ne denli maliyetli olduğunu
bildiğimden, bu debdebeli ve forslu yaşantısına hayran kaldığım değerli
başkanımıza her seçim döneminde oy vermeyi ihmal etmedim. Ölsün, gene ona oy vermezsem
namerdim. “Dirisinin hayrını görmedim ki ölüsüyle hayal kırıklığına uğrayayım!”
manası çıkarmayın, “kendilerine sonsuza kadar bağlıyım,” demeye getiriyorum.
Vefa borcu denilen bir şey var ve bunu gösterebilmek adına iskeletine bile oy
veririm.
Padişahım
bonkörce harcadığı paralarla Ankaraspor’u Süper Lig’e çıkardı, transfer
harcamaları itibariyle üç büyüklerle yarıştı. Çokbilmiş spor duayenlerine
sorsanız, “Tüysüz delikanlıların vergilerini hesapsız kitapsız şekilde sağa
sola saçtı da ne oldu? Sonuç havayla cıva değil mi?” derler. Kerameti kendinden
menkul o kalemşörleri, sayın başkanımın arabalarıyla yol kesip adam sopalayan
yiğit şehzadelerine havale ediyorum. Uluların en ulusu, yücelerin en yücesi bir
hakanı savunmak elbette Reziliazam’a düşmez, ancak iktisat yasalarını bilmeyen
zevzek dayanışmacıların havlamalarına ifrit olduğumdan susamıyorum. Evet,
başkanımın bilmem kaç milyar dolarlık borç yükü altına soktuğu büyükşehir
belediyesini resmen iflasın eşiğine getirdiğini, borçlarının bir kısmını olsun
çevirebilmek için özelleştirmeler yapıldığını öne süren it kopuk çıkabilir,
makro ve mikro iktisada aklım ermez, ancak bu mevzu sanıldığı gibi kötü
değildir. Bilakis Türk ekonomisinin gelecekteki devasa hamlelerinin başlangıç
noktasıdır. Kaz kafalı ekonomistlere şöyle izah edeyim: Birisi zengin diğeri
yamalı pantolonla dolaşacak kadar fakir iki kişi düşünelim. Hangisi çok
çalışır? Yo, yatağı kastetmiyorum, tabii ki yoksul vatandaşların kalantorlarla
rekabette başarılı olabildikleri yegâne alan yorgan altıdır. Açlıktan kemikleri
birbirine yapışan gariban yurttaş, zeytin ekmekle karnını doyurma pahasına gün
boyunca eşekler gibi didinirken, ötekine genel müdür maaşı da verseniz
mesailere bağımlı kalmayı kabul etmez; özcesi yoksulluk çalışmaya, bir şeyler
üretmeye yol açıyor. Şu hâlde, Türk milletinin muhtaç olduğu kudret,
damarlarındaki A (RH) pozitif kanlardan ziyade fukaralıktadır. Padişahım bu
yampirilikleri hepimizden iyi biliyor ve Türk halkının karıncalar gibi
çalışmasını istiyor. Elde barkta zırnık kalmayınca ilkin vergiler artacak,
bilahare tek tük görülen iflaslar genele yayılacak, derken necip milletimiz
yetmiş sente muhtaç olacak ve bir lokma ekmek uğruna yollara düşecek, sonuçta
cennet vatanımda aylak insan kalmayacak. Ne muhteşem bir plan! Bu ülkede Hz.
Melih Gökçek misali milli serveti ziyan edecek ve devleti devasa borç yükü
altına sokacak on tane daha vatansever belediye başkanı bulunsaydı, altı aya
kalmadan moratoryum ilan ederdik. Keşke bu tür bir fiyasko gerçekleşseydi,
çünkü gırtlağına kadar borca batmış Türk halkının köle misali günde yirmi saat
çalışacağına ve Japon mucizesini sollayacağına tüm kalbimle inanıyorum. Tembel
politikacıların büyük başkanımızı sevmemelerinin esbabımucibesi budur. Allah belalarını vere, tiz kelleleri
vurula! Âmin!
Herkes ahkâm
keserse işler yürümez. Neymiş, padişahım futboldan anlamıyormuş. Tamam,
şehzadelerin de anlamadıklarını kabul ediyorum ama daha iyidir, asıl
anlasaydılar Türk futbolu mahvolurdu. “Iskartaya çıkarılan futbolculara
harcanan o meblağla ben transfer yapsaydım, rahatlıkla üç sene peş peşe
şampiyon olur, Fenerle Cimbom’u kovaya çevirirdik,” dediğinizi duyar gibiyim.
Benim şapşalak kardeşim! Ağzından çıkanı kulağın duymaz, sağda solda hot zot
atar, padişahımla şehzadelerimize laf çarparsın. Ne yani, tüm kupaları
Ankaraspor veya Ankaragücü toplasaydı daha mı iyi olurdu? Egoistlik etmeyelim,
sadece küçük bir azınlığı değil, Türkiye genelini düşünelim. Padişahımın
iddiasız takımları sayesinde Süper Lig’in on yedi takımı da mutlu oluyor, ancak
sen bencillik yapıp yalnızca Ankaragücü’nü düşünüyorsun. Soruyorum: Bir insanın
mutluluğu mu yoksa on yedi insanın mutluluğu mu iyidir? Ankaragücü kaybedecek,
diğer ekipler kazanacak! Reçete diye buna derim.
Muhayyer
padişah Melih Gökçek ihtiyaç duyulması hâlinde halifelik makamını da layıkıyla
doldurabilir, haddizatında her türlü eleştiriyi göğüsleyebilen, toleranslı bir
şahsiyettir. Misal, padişahlar muhaliflerinin boyunlarını vurdururlar, fakat
asaletine kurban olduğum Melih başkanın buna benzer bir münasebetsizliğe
kalkıştığına rastlamadım, yalnızca mahkemelere verip süründürmekle yetiniyor.
Ne asil bir ruh ya Rabbi! Fatih Sultan Mehmet padişahlıktan emekli olmasına
rağmen SGK’den maaş alamama talihsizliğini yaşadı, ondan türeyen nesillerin
osuruktan başka silahı kalmadı; Fatih’in torunlarından biri olmama karşın
Babıali’de naralar eşliğinde taarruza kalkmıyor ve sabırla bekliyorsam,
kadirşinas halkımızın Hz. Melih Gökçek’in hakkını teslim edeceğine olan
inancımdandır. Padişahım sen çok yaşa! Gerçi dualarım kabul edilmez ve rotanı
öbür dünyaya çevirirsen de gözün arkada kalmasın, çünkü araçlarıyla yol kesip
milleti kötekleyen şehzadelerin yerini almak için aportta bekliyorlar. Ya
Rabbi! Melih Gökçek’e uzun ömür ver ama bana da sabır ver. Âmin! Gayri dayanamıyorum,
yani muhaliflerini görmeye dayanamıyorum.
Not: Reziliazam'dan alıntıdır, her hakkı saklıdır. Başka platformlarda izinsiz yayımlanamaz.
Not: Reziliazam'dan alıntıdır, her hakkı saklıdır. Başka platformlarda izinsiz yayımlanamaz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder