Yazar, trader, horgeneral, Türk Silahsız Kuvvetleri Başkomutanı, Yokluk Fonu reisi, Hıyanet İşleri Başkanı, kuş pezevengi, düş hekimi, hayal taciri, borsa peygamberi, parayolları genel müdürü, parabulucu, kültür aristokratı, üstün korkaklık madalyası, beyaz zenci, haymatlos, tektuşconi, heccav, beisicumhur, meritokrasi, ekomünist, futbolog, sütkolik, arbitraj, satranç, snooker, müzik, briç, body building, kafes dövüşü. Yedi kitabımı da google.books'a yükledim.
Cumartesi, Nisan 13, 2024
Futbolu batırdılar
Futbolun kurtuluşu için tek çareyi yazayım, kitaplarımda da vurgulamıştım: TFF dahil başkanlık için lisanslı futbolculuk kariyeri şartı konulsun, beş yıl süreyle yabancı futbolcu transferi yasaklansın. O zaman kulüplerin bilançosu düzelir, paragöz menajerlerle sallabaş teknik adamlar saf dışı bırakılır, Avrupa ile yarışılır. Futbol dev bütçesi nedeniyle sanayi sektöründen aşağı kalmıyor, rantiye yüzünden herkes oraya üşüşüyor, sportif başarı önemsenmiyor.
İstanbul'da nerede yaşanır?
İlkokul'a Pendik Dolayoba'da başladım, dört sene Kuleli'de bir sene Tuzla'da okudum, şehri hiç beğenmedim. Gerçi Dolayoba devri çocukluğumun en mutlu günleriydi, iki katlı evimiz vardı, alt kat boştu, keçimizi annem sağıyordu, babamla ormanlarda geziyorduk, sınıf birincisiydim, fakat o çağda İstanbul'u değerlendiremezdim. Maraş felaketinden sonra Kırklareli depreme en dayanıklı il denildi, fiyatlar uçtu, ev sahibi evi satılığa çıkarttı, müşteri bulamadı, İstanbul'daki babası ben geleceğim dedi, hiç itiraz etmedim, aslında beni on senede çıkartamazlardı, fakat düşünce adamı olduğum için kimseyle didişmem, hay hay dedm, İstanbul'a geldim. Kırklareli'de ilk kez düzenli beslenebildim, askeri gazinosu vardı, şehrin başka bir esprisi yoktu, mahrumiyet bölgesiydi diyebilirim. Şimdi bana Kırklareli'nde bedava daire verseler gitmem. Neyse, sadede geleyim. İstanbul bana itici geliyordu, trafiği, gürültüsü, magandası, amelesi, köylüsü, kırosu, ... hiç sevmiyordum, halbuki Beşiktaş'ın Balmumcu, Gayrettepe, Levent, Etiler, Ulus mahallelerini görünce büyülendim, her gün başka bir rotada yürüdüm, Ortaköy, Arnavutköy, Bebek, Emirgan, İstinye, Tarabya, Yeniköy, Sarıyer fink attım, mest oldum. Boğaz'ın Asya yakasında sahilde yürünmüyor, Beykoz'dan Beylerbeyi'ne gelene dek sadece Kuleli'de birkaç yüz metre bu şansı yakalıyorsunuz, her taraf yalılarla kaplanmış, ayrıca insanların kültür düzeyi de çok düşüyor. Akmerkez veya Levent Çarşı'da konuştuğunuz insanla onlar arasında uçurum var; Kağıthane, Eminönü, Alibeyköy, Karagümrük diye uzatmayayım, Ortaköy ile Sarıyer hattı bambaşka bir muhit, Avrupai bir yaşam hüküm sürüyor, kıyının bazı bölgelerindeki olta balıkçılarının dışında rahatsızlık veren hiçbir şeye rastlamadım. Ora halkının tipi ve karakteri de bana benziyor, beyaz tenli, renkli gözlü, kibar, okumuş, modern kıyafetli tipler diyeyim, gerisini izanınıza bırakayım. Şuna da mim koyayım: Ehvenişer yaklaşımı yapıyorum, yoksa bu ülkenin entel kesiminin, burjuvasının, sosyetesinin ezici çoğunluğunu lümpen sayıyorum, en azından kendimle kıyasladığımda öyle değerlendiriyorum. Bence Ege, Akdeniz züğürt tesellisidir, paranız varsa dediğim bölgeye yerleşeceksiniz.
Cuma, Nisan 12, 2024
Türkiye'de telif sorunu var, Kemal Sunal açıkça açıklamış. Medyada boy gösteren zevatın tamamı zengin veya lobi gücüne yaslanıyor, ezici çoğunluğu yeteneksiz ama çark böyle dönüyor.
https://www.facebook.com/share/v/Nb1QVoUbM6p96inW/?mibextid=xfxF2i
Perşembe, Nisan 11, 2024
Reziliazam'dan alıntıdır.👇
Evimdeki kitap ve dergi miktarı çoğu illerimizdeki kütüphanelerden aşağı kalmaz, yapıt yığınağından salonda adım atılmıyor, tamamını okudum, cömertçe harcadığım parayla muhtemelen sıfır Mercedes alabilirdim; gene de on kitap okuyorsam bunun en az yedisini üye olduğum kütüphaneden alırım, çünkü benim kitap sevdam Hazine Müsteşarlığı’nın bütçesini çökertir. İki elim kanda olsa bile eserlere gömülürüm. İlkokuldan bu yana kütüphanelerin müdavimiyim, yirmili yaşlarımdan beri kabaca günde ortalama iki yüz sayfa civarında okurum, binlerce kitabı matlaştırdım ama kafamı kopartsanız, korsan kitapçıların vitrinlerinde best seller diye lanse edilen eserleri elime almam, çünkü zamanım değerlidir, beni heyecanlandırmayan yapıtlardan kaçarım. Bu denli çılgın bir okurum, etek etek kitap devirdim, fakat Muzaffer Oruçoğlu’nun, yoldaşı İbrahim Kaypakkaya’yı anlattığı “TOHUM” romanıyla kırkımdan sonra müşerref olabildim ki Kaypakkaya’yı oldum bittim hep merak ediyordum. Gelmiş geçmiş en iyi Türk eserleri arasında saydığım Ali Arslan’ın ikişer ciltlik Ama Sevgi Kalmalı ve Serçe adlı romanlarını çoğu kimse bilmez, ikisi de okurları hüzünlendiriyor. James Morier’in Hacı Baba’nın Macereları isimli hiciv romanı romancılığın destanıdır; en son İmge Yayınevi’nden çıkmış, 1800 ile 1810 yılları arasındaki İsfahan ve İstanbul’u hicvediyor. Kalıbımı basarım, bu sarsıcı kitabı okuyunca kafayı üşüteceksiniz. Bu yaşıma değin bizi bu denli detaylı anlatan hiçbir kitaba ya da kimseye rastlamamıştım. Zihnimdeki bazı boşlukların doğru yanıtlarını Hacı Baba’da buldum, kendime geldim, zafer sarhoşluğuna kapıldım. Bu kalitede bir başka hiciv eseri okuduğumu sanmıyorum, ancak yapıtın ilk baskısı senelerden bu yana tükenmiyor. Reşad Ekrem Koçu’nun Erkek Kızlar isimli tarihi öykü kitabı da muhteşemdi. Normalde öyküleri sevmem, fakat bu esere bayıldım. Reşad Ekrem Koçu on altıncı ve on yedinci yüzyıllarda bazı kadınların erkek kılığına girerek karıştırdığı haltları o kadar güzel resmetmiş ki sanki o günlerin havasını soluyorsunuz. Orhan Pamuk'u okurken uyukluyorsunuz, Koçu ise tam aksine sürükleyici bir dille okuru kendine bağlıyor. Merhum abimiz, vaktizamanında şanlı yuva Kuleli'de tarih hocalığı yapmış. İnşallah cehennemi boylamıştır da kendisiyle iki lakırtı edebilirim. Mısırlı yazar Necip Mahfuz Nobel Edebiyat Ödülü de aldı; Midak Sokağı isimli romanı, karakter çözümlemelerinin nasıl yapılması gerektiğine dair harikulade bir örnektir. Necip Mahfuz’un Arap-İslam âlemine olan sevgi ve saygısı sadeleştirilen cümlelerine de yansıyor; sürükleyici bir dille kaleme alınan bu kült roman, emperyalistlerin geri kalmış ve gelişmekte olan ülkeleri nasıl sömürdüklerini ve çanak yalayıcılara sus payı verdiklerini de dile getiriyor. Kitapseverler Louis de Bernieres’i “Yüzbaşı Corelli’nin Mandolini” ile tanıyorlar, lakin “Don Emmanuel’in Alt Tarafları” isimli romanına bayıldım, okuduğum en güzel eserlerden biri olduğunu söyleyebilirim. Bu başyapıtı hem biçemi hem içeriği itibarıyla beş beşlik buldum; siyaset, ekonomi ve askerlik gibi popüler konular kara mizahla işlenmiş; resmen allak bullak oldum, kafayı sıyırmama ramak kaldı, zira normalde gözyaşına boğulacağım sahnelerde güle güle yarıldım. Öylesine kaliteli bir kitap ki Türkiye’de ikinci baskısının yapılacağını zannetmem. Cahit Kayra’nın Bir Mavi Yolculuk Seyir Defteri isimli romanı beni mest etti. Adı sanı duyulmamış bir yazarın kusursuz bir eser yarattığını görünce afalladım, kendi kendime, “İnşallah kaptansız ve pusulasız bir gemiyle okyanusları gezerim,” dedim. Gezginlerin padişahı olarak nitelendireceğim Aydın Cıngı, GEZİPDURU isimli eserinde seyahatlerini kaleme almış. Okurken kendimden geçtim, sanki yazarla birlikte dünyayı dolaştım durdum. İnanın bu yapıt bana bir şeyler kattı, kesinlikle kitaba başlamadan önceki latifeci Şenol Onay değilim. İki üniversite bitirip de tonla harç parası yatıracağıma bu kalitede on kitap okumayı yeğlerim. Aydın Cıngı çapında birinin edebi eserler vermemesi, çevresindekilerce bu yönde teşvik edilmemesi beni çok üzdü. Ağla yurdum sen ağla! Filozofların âlâsı olan bu dâhi beş beşlik yazıyor. Galiba politika yapıyormuş, bence kendini ziyan ediyor; ölmez yapıtlar yaratsın ve geleceğe ezan okusun, derim. Neden? Bizim siyasi arenamızda böyle bir cevheri yaşatmazlar. Normalde Türk yazarlarına burun kıvırırım, en az yüzde doksanını birikimsiz buluyorum, kafalarına vursanız tın tın tıkırdar. Entel dantel devşirmesi eleştirmenler gerek Aydın Cıngı’yı gerek Cahit Kayra’yı gargaraya getirmişler.
Sen, ben, o, şu, bu, hepimiz aynıyız, yok aslında birbirimizden farkımız; bilinçsiz tüketiciler zaten kitaba zaman ayırmıyorlar ama biz de bilinçsiz hareket ediyoruz. Silkinelim ve kendimize gelelim. İdealizmi yalayıp yuttum, bilahare diğer öğretilere daldım; Marks, Lenin, Stalin, Politzer ve öbür materyalistleri dışlamadım, yaratıcı aklın ışığını gördüğüm veya hissettiğim her sırdaşa koştum. Tabulara, dogmalara, hurafe ve batıl inançlara saplanmış insanlar ne demek istediğimi anlayamazlar. Velhasılıkelam, söylenecek çok sözüm var ama kime anlatayım? Ne demişler? Doğruyu konuşmak için iki kişi gerekir: Doğru söyleyen ve doğru dinleyen. Ben doğruyu anlatsam bile, acaba karşımdaki kütükler doğru dinleyecekler mi?
Aritmetiğin azizliği
Fiyat 50 liradan 100 liraya yükselince yüzde yüz artış oluyor ama 100 liradan 50 liraya düşünce yüzde elli düşüş sayılıyor.
Çarşamba, Nisan 10, 2024
Engellemek
Siyasetçi ve gazeteci sosyal medyada kimseyi engellememeli hatta direkt mesajını açmalı, çünkü halkın sesini duymak ve duyurmak zorundadır, fakat şeyimin politikacıları (bkz. Nazan Öncel, sokarım politikana adlı şarkısı,) ve gazetecileri herkesi engelliyorlar.
Borsanın kurtuluş reçetesi
BİST önlem alınmazsa futbol kulüplerinden beter olabilir. Çözüm önerilerimi paylaşayım: Halka arzlar en az on yıl süreyle yasaklansın, bedelli sermaye artırımıyla tahsisli sermaye artırımı da yasaklansın, yapılmış tahsisli sermaye artırımları yok sayılsın ve yatırımcının payı iade edlsin. Bağımsız denetim şirketleri AB ülkeleri içinde olma şartı getirilsin, yani bilanço yabancılara onaylattırılsın, net karın en az yüzde doksanı temettü olarak dağıtılır diye kanun çıkarılsın. Üç yıl üst üste zarar eden şirketin yöneticilerine mali yaptırım uygulansın, mesela mallarına haciz gelsin, açık artırmayls satılsın, hissedarlara kar payı diye dağıtılsın. Devre kesici uygulaması sonlandırılsın, tavan ve taban limiti yüzde yirmi yapılsın. BİST ve SPK çalışanlarının tamamı üniversite sınavı gibi bir testten sonra seçilsin, görev esnasında mal varlıklarında maaşlarıyla orantısız artış görülürse soruşturma başlatılsın. Emir önceliği dejenere olmuş, ilk tuşlayan öne geçsin, bunun için merkezi sistem kurulsun, sabahki eşleşme seansı kaldırılsın. Devlet bizi vergiye (aracı kurumun komisyonuna ilave olarak yüzde 36.7 oranında kesinti yapılıyor, mkk'na yapılan aylık ödentileri de biliyorsunuz,) boğuyor, derinlikli ekran fiyatları (on kademe 25 usd ve üstü fiyata sunuluyor,) makul düzeye çekilsin, derinliksiz ve anlık ekranlar herkese bedava sunulsun. Akıl akıldan üstündür, bu tedbirlerin borsamızı güçlendireceğine inanıyorum.
Seyyanen zam
Geçen sene memura seyyanen zam yapıldı, emekli memur pas geçildi, kimsenin gıkı çıkmadı, protesto mitingleri yapılmadı. Hükümetin memurla emekli arasında ayrım yapma hakkı var mı? Bu uygulama hukuka uygun mu? Siyasi partilerle sivil toplum örgütleri niçin dava açmıyor?
Futbol kulüplerini yönetmek için lisanslı futbolculuk kariyeri şartı getirilsin, horolop şorolop lop lop bitsin!👇
https://www.haberturk.com/futbolun-30-milyarlik-borcunun-10-milyari-batik-3676201-ekonomi
Ali Koç 2007'de kupada Beşiktaş'a elendikleri maçtan sonra da zıvanadan çıkmıştı, ömrü böyle geçti.👇
https://beinsports.com.tr/haber/serefsizler-hirsizlar-emegimizi-caldi
Salı, Nisan 09, 2024
Vahameti görün.👇 Endekste yüzde 8.04 ağırlığı olan ve borsayı sürükleyen thyao fotoğraflarda görüleceği üzere XU100'ün çok üstünde prim yapıyor ama TÜİK enflasyonu karşısında zarar ettiriyor. Gerçek enflasyonun TÜİK'in en az iki katı olduğuna inanıyorum. Borsanın yıldızı böyleyse vahameti anlayın. Her borsacı zarar ediyor, gerçeği kabullenmiyor, aksine kar etmiş gibi millete fetva veriyor, uzmanlık taslıyor, grafiklerde ok çıkartıyor. İnsan bu kadar ebleh olamaz. Vah! Program hatalıdır diyelim, ağustostan sonraki thyao grafiğini ekliyorum, enflasyonun ne kadar altında kaldığını görün. BORSADA KİMSE KAR ETMİYOR, REKOR LAFLARIYLA MÜŞTERİ ÇEKİLİYOR. Borsa böyle yapılandırılmasaydı benim en az birkaç milyon dolarım olurdu, Avustralya vatandaşlığını satın alırdım, İngilizce yazardım, okurdum. Borsa peygamberiyim dediğim halde niçin faize geçiyorum? Hoş, mevduatta da reel olarak zarar ediyoruz, yatırımcıya kaçış deliği bırakılmamış. Saksıyı çalıştırın. İşlem yapabilecek kapasiteniz yok, 65 yaşın üstündeki kişilerin bunak olmadığını ispatlaması misali sizde de lisans şartı aransaydı asla alamazdınız, yani ehliyetsiz sürücüye benziyorsunuz, portföyünüzün reel getirisini muhakeme edemiyorsunuz, acınacak halinizi bilmiyorsunuz. Şu gerçeğe rağmen halka arz fırtınası dinmiyor, kimse protesto etmiyor, oysa derinlikler kayboldu.
Ey borsacı!
İncil, Tevrat, Kur'an, Kapital, ilkokul matematik kitabı ve babamın şarap çanağı üzerine yemin ederim ki endeks on binden elli bine yükselse de zarar edersin; bense endeks on binden iki bine düşse de kar ederim. Seans salonlarında yüzlerce borsacı tanıdım, yazılı basında ve sosyal medyada binlerce yorumcu gördüm, hiçbirinin borsadan zerre anlamadığını fark ettim, hepsini akıldan piyade buldum. Megalomanlık deyip de kendinizi kandırmayın, gerçeği yazdığımı biliyorsunuz, her naneyi yiyorsunuz; portföyünüzdeki zararı dürüstçe itiraf edin, dlyrklğı bırakın, kitaplara gömülün, kendinizi geliştirin. Size tüyo vereceğime tüm servetimi sokak hayvanlarına harcarım, aç biilaç dolaşırım; kanaryamın s2ni yiyin. Her şeyimi borsadan kazandım, 1998 kasım ayından beri spekülatörleri çarptım, adi malul maaşımı geçende yazmıştım, spekülatörleri para ağacına çevirmeseydim parklarda yaşardım, daha doğrusu nalları dikerdim. Gerçek alemde halkı soyanları sanal alemde soyuyorum, kalantordan arakladıklarımla doyuyorum. Sana vereyim bir öğüt, kendi ununu kendin öğüt!
Pazartesi, Nisan 08, 2024
Borsacı kekleniyor mu?
Bileşik endeks son günlerde rekor üstüne rekor kırıyor, bugün 9766 çalıştı, 9756 kapandı. Pekâlâ, hisselerin ezici çoğunluğu 2023 Ağustos fiyatının çok altında işlem görüyor, bir ay önceki fiyatının üstüne çıkan da çok az olabilir. Bu mevzuya kafa yordunuz mu?🤭
Mevduat faizi
Mevduat faizi yıllardan beri ilk kez yüzde 56 seviyelerine yükseldi ama TÜİK enflasyonu yüzde 68.50, enag enflasyonu yüzde 121.98 olduğu için reel olarak zarar ettiriyor, yani vatandaşın tasarrufu iç ediliyor, bu yüzden devalüasyon ile enflasyon azıyor.
Halkbank yine uçuşa geçti. Vaktiyle yazmıştım, bende halkb vardı, internetten tanıştığım borsacı ppk'ndaki profesör teyze kızının "halkb ve vakbn'den uzak durulması gerektiğini, TMSF'daki Türkbank'a devredileceğini" söylemişti, birkaç gün sonra Türkbank TMSF'ndan çıkarıldı, faaliyete geçti, haberi doğru sandım, iki hisseyle bağı kopardım, halbuki tektuş sisteminde sırayla ikisi arasında geçiş yapıyordum, derken halkb ve vakbn çıldırdı,14 kere üst üste tavan oldu. Bana kurulan kumpası o zaman faal olan Twitter hesabımdan Cumhurbaşkanı dahil tüm yetkililere isim vererek yazdım, kimse geri dönmedi, video çektim, YouTube'a yükledim. Halkb ve vakbn son günlerde yine fişekledi, maziyi hatırladım, burada şerh düşeyim dedim, o vatandaşa siktir çektim, telefonunu engelledim. Aynı yalanı kim bilir kaç bin kişiye yaydılar? Bir gün yurt dışına yerleşebilirsem fena kükreyeceğim.👇
Pazar, Nisan 07, 2024
UEFA kayyum atayabilir
UEFA futbol federasyonuna kayyum atayabilir, çünkü Türk futbolu çığrından çıktı, sektördeki rantiye yüzünden en zengin tipler bu mecraya üşüştüler, menajerlerle birlikte bilançoyu mahvettiler. Devlet her sene milyonlarca liralık vergi borcunu affediyor, yani faturayı halka havale ediyor, yine de mali durum düzelmiyor, bedelli sermaye artırımları yapılıyor, borsacının cüzdanı hafifletiliyor. Başkan ve idareci olmak için lisanslı sporculuk kariyeri şartı konulsun, futbol şeylerden temizlensin.
Rezillik
Süper Kupa finalinin 51nci saniyesinde Galatasaray İcardi'nin golüyle 1-0 öne geçti, Fenerbahçe sahadan çekildi. Ali Koç'un derhal görevden alınması gerekir, yoksa UEFA kayyum atayabilir. A takımı yerine U19 sahaya çıkarıldı, 51 saniye sonra bu rezillik yaşandı. Fenerbahçe'nin Türkiye Kupası'ndan birkaç yıl men edileceğini tahmin ediyorum, fakat Ali Koç'un cezalandırılması doğru olur, kulübün günahı yok, adam başarısızlığını bu şekilde örtbas ediyor.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
My future plan
After translating my first satirical novel, Horgeneral, into English, I will try to reach foreign publishers, but I will not delay, I will t...