Değerli dostlar, daha da değerli düşmanlar,
Düşmanlarımı önemsiyorum, çünkü beni kamçılıyorlar, gelişmeme zemin hazırlıyorlar. 15 Temmuz gecesi tvye telefonla bağlanan bir asker benden rahatsız olmuş, haberci yollamış, halbuki ömrüm boyunca en çok övdüğüm beş altı kişiden biridir. Tabii şok oldum. Twitter'da yazdığım için tekrarlamayacağım. Hayatımı darbelerin sonlandırılmasına adadım, dolayısıyla 15 temmuzda cunta yanlılarının püskürtülmesine yol açan herkese saygı duydum, askeri tesislere girişimi yasaklatan kişi de buna dahildir, fakat beni tehdit etmesi, mesnetsiz ithamı paçalarımı tutuşturdu, can derdine düştüm. Ülkeyi cehenneme çevirdiler, sövdüğünüz kişi kızar, bunu anlarım, ancak defalarca övdüğünüz, göklere çıkardığınız (sayısız belge var, onlarca tweet, telefon kayıtlarım, gerçek hayattaki sohbetlerim,) insan niçin sizi hedef alır? Sağcı, solcu, terörist, şu bu, çıkarperest şahıslar tepişiyorlar, ben arada kalıyorum, günah keçisi oluyorum. Herkesin gücü bana yetiyor, nasılsa sahipsizim, memlekette hukuk da yok, vurun abalıya! Şu olay yüzünden 15 temmuz hadisesine bambaşka nazarla bakıyorum, çünkü asıl amil o olmalı, yoksa hiçbir subaya olumsuz tweet atmadım. Orduya dair eleştirilerim her daim yapıcı oldu. Haksızlık lafı hafif kalıyor, adam öküz altında buzağı arıyor, göz göre göre bana çatıyor, tehdit ediyor. Twitter'da cumhurbaşkanı, başbakan, iç işleri bakanı ve MSB bakanına mesaj attım, hakkımı alamazsam bir daha tweet atmayacağımı ekledim. Kendimi Hitler Almanya'sında hissediyorum, isyanımı içime gömüyorum. O gece başkomutanının emrine uydum, sokağa fırladım, yol kapalı olmasa Kızılay'da tankçıların üstüne yürüyecektim. Bu mesajlarım twitter'da duruyor. Kızgınlığın sebebi buysa söylesin, bahane uydurmasın. Türkiye'de demokrasi, hak, hukuk, estek köstek yok, bana her iftirayı atabilir, zenci olduğumu dahi ispatlayabilir. 15 temmuz hayatımın en büyük travmasıydı, çünkü hiç beklemiyordum, bu komplo da hayatımın en büyük hayal kırıklığıydı, kırk yıl düşünsem aklıma gelmezdi, hele o şahsın benden şikayetçi olacağını rüyamda görsem inanmazdım. Şu anki rütbeye terfisi ve göreve atanması için twitter'da lehte propaganda bile yaptım. Ne akılsız adammışım da bilmiyormuşum. Bu da bana ders oldu, bir daha kimseye methiye düzmem, tırnağım olamayacak kişilerin eline koz vermem. Avrupa'ya gitsek, o anca işçi olabilir, bense baş tacı edilirim. Geldiğimiz noktaya bak! Yuh! Yazıklar olsun, hakkım varsa haram olsun! O bir fani, atamayla görev yapıyor, yarın emekli olacak, unutulacak, halbuki benim eserlerim yüzyıllarca yaşayacak. Farkı fark ediyor musunuz? Türk'ün binlerce yıllık tarihindeki tek hicivciyim, hatta tüm zamanların en iyi kalemiyim. Saygısına, sevgisine, selamına ihtiyacım yok, gölge etmesin, başka ihsan istemem. Şerefim üzerine yemin ederim, kişisel kinini kusuyor. Bu mevzuyu öğrenmeden önce birisi ona kurşun atsa, vallahi billahi göğsümü siper ederdim. İşin vahametini anlıyor musunuz? Bırakın onu, bir başka muvazzaf subaya, twitter'da, kitaplarımda hakaretamiz tek bir sözcük sarf ettiysem dünyanın en aşağılık insanı olayım, nefes almak nasip olmasın! Erişime kapatılmasını istediği linklerde eski istihbaratçıları eleştirmiştim. Haksız mıyım? 15 temmuzdan sonra Hanya ile Konya görüldü, MİT dahil teşkilatlarda esaslı temizlik yapıldı, ilk kez terörün üstüne gidildi. Maşallahımız var, iyi yoldayız, inşallah kökünü kazıyacağız. Muvazzaflığımda evime giren istihbaratçılar yüklü para çalmışlar, tasarrufu teşvik toptan uçmuş. Bunu ben söylemiyorum, lojmanda benle kalan annem anlatıyor, hacıdır, Kur'an'a el bassın, durumu izah etsin. Twitter mesajları silmemiş, normal bulmuş, lakin ben hepsini yok ettim, o kişiyi övdüğüm satırları dahi sildim. Hayatımda görmediğim, parafe atmadığım evrakı basına sızdırdığım gerekçesiyle gıyaben askeri mahkemeye verilmişim. Muhakkik albay geldi, soruşturdu, sana komplo kurulmuş dedi, haberdar oldum. İstihbaratçılık bu mudur? Ciğerlerim kebap olmuş, feryat etmişim, yüzde bir milyar haklıyım, neden kızıyorsun? Bana saldırmak için bahane arama, dilinin altındaki baklayı çıkar. Ucunda ölüm olsa yalan konuşmam, en fazla susarım. Doğruyu konuşmak için iki kişi gerekir: Doğru söyleyen, doğru dinleyen.
Coni 15 Nisan 2005'de doğdu, kanaryanın azami yaş haddini çoktan aştı, onu terk etmeyeceğim, helvasını yer yemez bu ülkeden kaçacağım. Tek amacım var: Çılgınca okumak ve yazmak istiyorum, İngilizce olarak kaleme alacağım 3 eserim var, ikisi komedi resitali, öteki felsefe olacak. İngilizce dağarcığımı en az 50 000 kelimeye çıkartmalıyım, bu meyanda Anglosakson bir ülkeye yerleşmeliyim, didaktik matbuatı harmanlamalıyım. Korkunç bir bilgi açlığı çekiyorum, yabancılar beni tanısalar, yaşam tarzımı görseler şok olurlar, böyle bir Türk'ün olabileceğini düşünemezler. Gece gündüz okuyorum, yazıyorum, bir de spor yapıyorum, halen profesyonel sporcuları kıskandırabilirim.
Projelerim hazır, Coni'den sonra tetiği çekeceğim, tam 16 yaşından beri rüyasını kurduğum üzere yurt dışına fişekleyeceğim. Türkiye'de yaşayacağıma Avustralya, Yeni Zelanda, Kanada ve Güney Afrika'da ölmeyi tercih ederim.
Ben sapına kadar yazarım, düşünce adamıyım, filozofum, bu topraklarda benim gibileri susturuyorlar yahut kan kusturuyorlar. Son üç yılda iki kitabı aynı anda yazdım. Roman yayına hazır, denemelerin redaksiyonuyla uğraşıyorum. Yayıncı bulabileceğimi sanmıyorum, bu ülkede farklı sesleri dışlıyorlar. Olsun, bitireceğim, Türkçe defterini kapatacağım. Yedi kitabımı da Coni ile yazdım, omzumda uyudu veya kafamda makara çekti, bana ilham verdi. Ona çok şey borçluyum, son nefesime kadar bekleyeceğim.
Yazmak istediğim çok şey var ama ifade özgürlüğü ve demokrasi yok. Ayrıca can güvenliğimden endişeliyim, bu toprakları sağ salim terk edebilirsem, o zaman kükrerim. Gelecekte bir gün gelecek, herkes haddini bilecek.
Sap döner, keser döner, gün gelir, hesap döner. Gelgit nedeniyle sular yükselince balıklar karıncaları yer, sular çekildiğinde karıncalar balıkları yer.
Yazar, trader, horgeneral, Türk Silahsız Kuvvetleri Başkomutanı, Yokluk Fonu reisi, Hıyanet İşleri Başkanı, kuş pezevengi, düş hekimi, hayal taciri, borsa peygamberi, parayolları genel müdürü, parabulucu, kültür aristokratı, üstün korkaklık madalyası, beyaz zenci, haymatlos, tektuşconi, heccav, beisicumhur, meritokrasi, ekomünist, futbolog, sütkolik, arbitraj, satranç, snooker, müzik, briç, body building, kafes dövüşü. Yedi kitabımı da google.books'a yükledim.
Pazar, Aralık 24, 2017
Çarşamba, Aralık 20, 2017
Çarşamba, Kasım 29, 2017
Pazar, Kasım 26, 2017
Pazar, Kasım 05, 2017
Pazartesi, Ekim 16, 2017
Cumartesi, Ekim 14, 2017
Pazartesi, Ekim 09, 2017
Cuma, Ekim 06, 2017
Cumartesi, Eylül 23, 2017
Perşembe, Eylül 14, 2017
Pazartesi, Eylül 11, 2017
Cumartesi, Ağustos 26, 2017
Çarşamba, Ağustos 09, 2017
Perşembe, Ağustos 03, 2017
Pazar, Temmuz 16, 2017
Çarşamba, Temmuz 12, 2017
Pazar, Temmuz 09, 2017
Tarihi An
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan cep telefonuyla "Darbecilere teslim olmayın, sokağa çıkın," dedi, doktor arkadaşım ve eşiyle emre uyduk, Kızılay'daki tankçıların üstüne yürümek üzere yola koyulduk ama Etimesgut tanklarının önünü kesmek için yol kapatılmıştı, Koru'ya dahi gidemedik, geri döndük. Ben bu telefon bağlantısı sayesinde yaşıyorum, Tayyip ağama minnettarım.
Perşembe, Temmuz 06, 2017
Twitter'a giremiyorum (06. 07. 2017)
Bugün twitter'a giremedim, "Üzgünüz, Twitter'ın yüklenmesi çok uzun sürüyor," diye bir uyarıyla karşılaşıyorum. İnternetteki tek iletişim yerim orası ve burası olduğu için sizi de bilgilendirdim.
Not: Saat 15.30'da play-store'den indirdiğim twitter'dan giriş yaptım, demek ki cep telefonunda arıza var.
Not: Saat 15.30'da play-store'den indirdiğim twitter'dan giriş yaptım, demek ki cep telefonunda arıza var.
Pazartesi, Temmuz 03, 2017
Pazar, Haziran 25, 2017
Pazar, Haziran 18, 2017
Cumartesi, Haziran 17, 2017
Pazartesi, Haziran 12, 2017
Pazar, Haziran 04, 2017
Salı, Mayıs 30, 2017
Coni'nin yeni adı: ATAKUŞ
Bugünden itibaren Coni'nin adını Atakuş olarak değiştirdim, aslını neslini sorgulamayı da yasakladım; kuşların atası, itiraz istemiyorum.
Çarşamba, Mayıs 24, 2017
Orduevlerindeki Elizinn Pastanesi
Sadece Ankara Orduevlerinde mi, yoksa ülke genelinde mi bilinmez, pastaneleri yıllardan beri Elizinn isimli firma işletiyor. Son derece pis, bayat mamulleri dışarıdaki lüks tatlıcılardan daha pahalıya satıyorlar. Hani matah bir mal olsa eyvallah, gam çekmem, lakin her şeyi tiksindiriyor. Satıcı kızlar (Üst kattaki içki içilen yerdeki bir barmen de küstah,) terbiyesiz, emekli subay ve yazar olduğumu vurgulamama rağmen kerhane karısı gibi çene yetiştiriyorlar, verilen plastik çatal ve bıçaklar ballı, yani kullanılmış, bu yüzden kapalı poşette değil de açıkta ve porsiyona batırılmış halde servis ediliyor. Bugün, 24.05 2017 saat 16 35, Sıhhiye Subay Orduevi'nde (Ne hikmetse astsubay subaydan çok, yüzlerce liseli ve üniversiteli kalıyor, bir nevi yurt olmuş,) 4 dilim baklava yedim, üç dört günlüktü, bereket dişlerim keskindi, ayrıca yufka yanmıştı, iğrenç bir hamur yığınıydı, en önemlisi iki dilimin alt kısmı yenmişti, yani bana yarısı verildi ki o tarafın lezzetini herkes bilir. Böyle bir alçaklık nerede görülmüş? İkram eden kıza, " Kusurlu, hileli ürün satıyorsunuz, kaymağı yiyorsunuz, kalanı kakalıyorsunuz," dedim, ilaveten j. bnb.ya da şikayetimi ilettim. Herifler tezgahı kurmuşlar, boruyu döşüyorlar, sen istediğin kadar ağla, kimin umurunda?
Pazar, Mayıs 21, 2017
Salı, Mayıs 16, 2017
Pazar, Mayıs 07, 2017
Salı, Mayıs 02, 2017
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)