Yazar, trader, horgeneral, Türk Silahsız Kuvvetleri Başkomutanı, Yokluk Fonu reisi, Hıyanet İşleri Başkanı, kuş pezevengi, düş hekimi, hayal taciri, borsa peygamberi, parayolları genel müdürü, parabulucu, kültür aristokratı, üstün korkaklık madalyası, beyaz zenci, haymatlos, tektuşconi, heccav, beisicumhur, meritokrasi, ekomünist, futbolog, sütkolik, arbitraj, satranç, snooker, müzik, briç, body building, kafes dövüşü. Yedi kitabımı da google.books'a yükledim.
Çarşamba, Ocak 03, 2018
Salı, Ocak 02, 2018
En Büyük İdealim
Sihirli şişedeki dev, "Dile benden ne dilersin?" dese, 100 milyar usd değil de Yeni Zelanda (Avustralya, Güney Afrika veya İngilizce konuşulan modern ülkelerden biri de olabilir,) vatandaşı olmak isterim, o kadarı yeter, gerisi çorap söküğü gibi gelir, kitaplarım sükse yaratır, reklam gücüm olmadığı için popülarite yakalamasam, best seller olmasam bile saygın bir kalem olurum. Anglosakson ülkelerden birinde (uygar devlet olması kaydıyla diğer dillere de razıyım,) yerleşim hakkı kazanabilirsem, bu rüyam gerçekleşecek, bir daha Türk ve Türkiye adını ağzıma anmayacağım, derin bir filozof olacağım, cahillikten kurtulacağım. Türkçe eserlerin tümüne hatim indirseniz bile bilgisiz kalırsınız, bizde düşünce özgürlüğü yok, yaratıcı beyinlere vitrin sunulmuyor. Tüm zamanların en iyi Türk yazarıyım, bitirdiğim romanımı ve denememi yayımlatamayacağımı biliyorum, bu yüzden yayıncı aramadım, zaten beş eserimi engellediler, gayriresmi yasak koydular, kütüphanelere bile koymadılar. Genç kardeşlerim, üstün zekâlaysanız, omirilik soğanınız faalse, saksınız işlevini yitirmediyse, kesinlikle hicret edin, kafiristana göçün, didaktik matbuata dalın. Orada ölmek burada yaşamaktan iyidir. Onlarca şahit gösterebilirim: Kuleli Askeri Lisesi birinci sınıftan itibaren en büyük amacım yurt dışına kaçış oldu, maalesef başaramadım, fakat vizesiz ülke statüsü çıktı, şansım çoğaldı, moruk bebeğim Coni vefat edince (Bende dostluk pazara kadar değil, mezara kadar, servet teklif edilse bile onu terk etmem,) tüm olanaklarımı seferber edeceğim, iki paralık adamlardan arındırılmış bir diyarda demleneceğim, felsefe yapacağım, hicvin destanını yazacağım, deneme şaheserleri yaratacağım.
Jaguar
Bu akşam belgeselde izledim, şok oldum, görmesem inanmazdım. Jaguar, nehirdeki timsaha usulca yanaştı, ağaçtan üstüne atladı, kafasının arkasını ısırdı, dişleriyle karaya sürükledi ve öldürdü. Kedigillerin en keskin dişlisi jaguarmış, suda aslanların bile timsahla başa çıkamayacağını sanıyordum, meğer işin aslı başkaymış, bu hayvanlar katillerin katilleriymiş.
Pazartesi, Ocak 01, 2018
Kamuoyuna Duyuru
KAMUOYUNA DUYURU
Değerli dostlar, değersiz düşmanlar;
Aşağı yukarı üç yıl önce üçüncü facebook hesabım da kapatılınca sadece twitter’da kalem sallamaya başladım, o zamana kadar facebook sayfamdaki gönderilerim otomatikman twitter’a aktarılıyordu, ancak karakter sınırı dolayısıyla metnin tamamı görüntülenemiyordu.
Fazla tıraş cildi bozar, sadede geleyim: 20 Kasım 2017 Pazartesi günü öğleden sonraydı, zannederim saat 15.05 civarıydı, TSK Spor Okulu’nda antrenman yapıyordum, emekli albay A. cebimi aradı, “Neredesin? Acele görüşmemiz lazım, telefonda söyleyemem, çok gizli, ivedi, hayati öneme haiz bir mesele oluştu, saat 15.30’da işim var, bilahare çişim var, taksiye bin, evimin önünde in, birazdan yetişemezsen akşam onda, bekliyorum kordonda,” babından kişnedi. Elhak tavsadım, “Şimdi gelemem, programımı delemem, gizlilikten hoşlanmam, ahizeye anır yahut sen buraya teşrif et,” dedim, cırtlak elmayı yedim, diyaloğu bitirdim, aklımı yitirdim, çünkü işkillenmiştim. “Bayram değil, seyran değil, eniştem beni niye öptü?” misali bir tuhaflık vardı, kısacası felfelek sokmuştu.
Zottirik leyla coşmuştu bir kere, sanki çağıltılı dere, pürhiddet aradı, kelini taradı, sinirlerine gem vuramıyordu, yerinde duramıyordu, sinirliliği belliydi, bildiğiniz deliydi, ısrar etti, “Bir daha spor yapamayacaksın, korkunçlarötesi bir felaket,” dedi, “Kımkım etme, şurada öt, para vereceksen, istemiyorum, mevzu sır ise kendine sakla,” deyişime rağmen nal dedi mıh demedi, illa buluşalım teklifinde diretti. “Uza bakayım, sağdan git, para bulursun, merak etmiyorum,” dedim, telefonu yine çatırdattım.
Birkaç saniye geçti, cebimdeki kanarya ötüş melodisi yinelendi, gazaplı zapzingil bu sefer tüyo verdi, “Mahkemelik olacaksın, hazan yaprakları gibi solacaksın, seni üzecekler, ayaküstü düzecekler,” mealinden havladı. Herifçioğlu safi çene, basbayağı kene, kurtuluş yok, gelgelelim mavraya karnım tok, “Eski çamlar bardak oldu, başkomutan Erdoğan ve başbuğ Bahçeli ile aynı fikriyatı savunuyorum, beni dava edene şaşarım, her engeli aşarım, Zırt Tokai,” yanıtımla tümden keçileri kaçırdı, “yanıma gel, izahatta bulunayım,” dedi. “Kapından içeri girmem, sana güvenmiyorum, kumpas kurabilirsin, aşağıda görüşelim, caddede zevzeklenelim,” dedim, reddetti, “başkası duyar,” diye itiraz etti. Davetine siktir çektim, ancak keyfim kaçmıştı, sporu bitirdim, alelacele giyindim, Kızılay’a topukladım, amcam tacizini sürdürdü, isteksizce cevapladım, mevkimi sordu, koordinatımı hayra yordu, derken kanatlandı, tıpış tıpış geldi, gagasını açtı, kursağındaki zehri saçtı. Filanca kişi twitter’daki mesajlarımdan rahatsız olmuş, hırsından saçlarını yolmuş, tüm mal varlığıma el koyacakmış, kabak gibi oyacakmış, manevi tazminat davası açacakmış, delilleri saçacakmış, askeri tesislere girişimi sittinsene yasaklatacakmış, deveye hendek atlatacakmış, anlamında kelam etti, haddizatında ayıp etti. Abullabut arkadaş kraldan fazla kralcıydı, goygoyculuk yapıyordu, güya üst mercilere yaranıyordu, bir tek güvercin taklası atmamıştı. Çenebaz avukatlar arabuluculuk diye bir şirket kurdular, ben ezelden beri parabuluculuk yapıyorum. Hangisi değerli?
Süphanallah! Bahis konusu zat hakkında olumsuz söz söylememiştim, karalamamıştım, 15 Temmuz 2016 gecesinde bir televizyon kanalına telefonla bağlanmıştı, oradaki ifadelerine binaen methiye düzmüştüm, bir nevi destanlaştırmıştım. Gülsem mi ağlasam mı, bilemedim, fıkra mı trajedi mi, karar veremedim. Gıllıgışlı aracıya gerçeği özetledim, övgülerime dair kısa bir fasıl geçtim, “Belge gösteremez, fi tarihinde garaz bağlamış, kinini kusmuş, adliyede temizlik yapıldı, FETÖ’nün sallabaş hâkimleriyle kıvamsız savcıları meslekten atıldı, yargıya güveniyorum, başkomutan Tayyip Erdoğan sağ iken hiçbir yurttaş bana iftira atamaz veya çamura yatamaz, kılıma dokunamaz,” yollu hışımlandım.
Akla zarar bir keşmekeşlikti, twitter’da o elemanı yere göğe sığdıramadım, meşum darbe girişiminden sonra atandığı yeri iki defa aradım, habercisine not bıraktım, şükranlarımı sundum, hatta son görevine terfisi için propaganda bile yaptım. Kayıtlar silinmemiştir, ulaşılabilir, en azından benim cep operatörümden dökümü çıkartılabilir.
Manasız bir çengeldi, makam ve statüsüne güvenmiş, bana tuzak kurmuştu. “Tebligat, bildiri, çağrı, artık her ne zıknabutsa elime geçsin, sonra hak arayayım, icabında iltica edeyim,” gibi bir hedef belirledim. Bekleyişim meyvelenmedi, gelişme olmadı, 3 Aralık 2017 Pazar akşamı “mail kutusunu temizleyeyim, gereksiz postaları ayıklayayım,” dedim, zira bir buçuk senedir evden internet bağlantım yok, kanaryam Coni’nin vefatını takiben hicret edeceğim, pılı pırtı toparladım, ayağım takozda bekliyorum. Bana 5 Kasım 2017’da bir mail gelmişti, içeriği okunaksızdı, üçgenler, yıldızlar, dörtgenler türü figürler çoktu, hacker saldırısı sandım, ek’ini açmadım, Twitter mahkeme kararı falan deniliyordu. Kırkyıl düşünsem dava edileceğim aklıma gelmezdi, kalıcı olarak silecektim, A. Kardeşime forward ettim, virüs yokmuş, okumuş, malum aracının ilettiği haber detaylandırılmış, okuyabilirsin, korkma, dedi. Ek’i açınca afalladım, afralı tafralı şikâyetçinin kişilik hakları ihlal edildiği için Adliye Mahkemesi Twitter’a başvurmuş, bazı linklerin erişime kapatılmasını istemiş, ancak Twitter işlem yapmamış, cümlelerimi makul bulmuş, bana bilgi vermiş.
Ertesi gün bir iki vatandaşa danıştım, “Ey akıllı usta, ne düşünüyorsun bu hususta?” şeklinde soru yönelttim; biri karargâhtaki adli müşavirliği aramamı önerdi, mantığıma uygun geldi, fakat kimseye ulaşamadım, azametli miralay şafak sayan habercisine “yüzbaşıyı arasın,” demiş. Hışımlı yüzbaşıyı çevirdim, kendimi takdim ettiğimde telefonu kapattı, 40 dakikalık arayışım semeresiz kaldı, hatlar arasında pinpon topu gibi dolaştım. Elleziyüvesvisü fisüdirinnas, minelcinneti vennas!
İçimden, “Eyvah! Ayvayı yedim, o apoletlerle benim zenci olduğumu dahi ispatlar, hukuku ikiye katlar,” dedim, kara kara düşündüm, “niyet ile akıbeti sorgulamayayım, konsantrasyonumu bozmayayım, benden uzak dursun, ne adını anayım ne selamını alayım,” maksadıyla mevzubahis iletileri, artı ismini zikrettiğim tweetleri buharlaştırdım ve hem o mail adresine malumat verdim hem twitter’da efkârıumumiyeyi bilgilendirdim.
“Yakamdan düşer, derin bir nefes alırım, oh çekerim, fikir üretim fabrikamdaki mamul imalatını hızlandırırım,” düşüncesindeydim, diğer olasılıkları elimine etmiştim, yanlış adım ihtimalini aklıma bile getirmiyordum. Maalesef halt yemişim, meğerse kontratağa kalkmış, ofsayt pozisyona karşın hakem düdük çalmayınca ceza sahasına girmiş, iki beki çalımlamış, sert bir şutla kaleciyi avlamış.
13 Aralık 2017, Çarşamba günü TSK Spor Okulu nizamiyesindeki elektronik sayaca askeri kimlik kartımı soktum; ekranda, “Sadece askeri sosyal tesislere girişi yasaktır” yazılı bir uyarı belirdi, bittabi Horgeneral kardeşiniz delirdi, soluğu Milli Savunma Bakanlığı’nda aldı, bakanlık önüne gayrimilli bir dilekçe saldı; cumhurbaşkanı, başbakan, milli savunma bakanı ve iç işleri bakanına tek tek tweet attı, pusuya yattı. Billahi haksızlığın dik âlâsı, hayatımın en büyük travmasını 15 Temmuz gecesi yaşadım, bu hadise de hayal kırıklıklarımın bir numaralısı oldu.
Sallapati yorum değil de empati yapın. Peru’nun ücra bir kasabasına gidişiniz yasaklansa, pasaportunuza dipnot düşülse, huylanmaz mısınız?
Apaçık bir tehdit, basbayağı parmak sallıyor, “Ayağını denk al, oylum oylum fidan boylum türküsünü söyleteceğim,” diyor. Cin midir, peri midir, amacı nedir, niçin benle uğraşıyor? Birikimli bir yazarın mimlenmesi reva mıdır? Anladıysam İsrailli olayım. Ölmüş eşek kurttan korkmaz, ateş olsa cirmi kadar yer yakar, bileğinin gücüyle bana fiske vuramaz. Asla bireylerle derdim olmadı, her daim bilime, felsefeye, ideolojiye, ekonomiye, tarihe, ilgi duydum, didaktik yapıtları yuttum, tayinli muhteremi çoktan unuttum, ne ki ammeye ihbarlamak boynumun borcuydu.
Bundan otuz sene evvel söylediğim tezler şimdilerde AKP ve MHP’nin siyasi nakaratı oldu, misal cuntaya karşıydım, antiemperyalisttim, ordunun siyaset ve ticaretten arındırılması gerekir eksenli görüşümle şimşekleri çekiyordum, sırf bu özelliklerim yüzünden sakıncalı subay kategorisine ayrıldım, bedel ödedim, basit bir subaylık bana çok görüldü, atılmak üzereyken can havliyle kaçtım, kulak kireçlenmesi raporuyla malulen emekliye ayrıldım, bir baltaya sap olamadım, nesebim kurudu, bereket internet icat edilmişti, borsaya daldım, avantamı aldım, kalantorları tokatladım, rızkımı çıkardım, yoksa mezbeleliklerde sürünecektim. Devran değişti, söylemlerim avamın ağzına sakız oldu, ben hâlâ günah keçisiyim, tu kaka ediliyorum. Bu öfke normal midir? Sövmek suç, eyvallah; övmek de kötü muamele kabul edilebilir mi? Adam resmen, “Gözünün üstünde kaşın var,” diyor, sataşmak için bahane arıyor. Nitelikleri benle kıyaslanamaz, solda sıfır kalır, onun mikroskopla gördüğünün bin mislini duvarın arkasından görebilirim. Avrupa’ya gitsek anca işçi olabilir, bense baş tacı edilirim, ancak kimin umurunda? Altının kıymetini sarraf bilir, kıratımızı yiğitçe ölçecek bilirkişi var mı?
Kanaryalar padişahı Coni 15 Nisan 2005 doğumlu, pipisi boğumlu, hayli yaşlandı, her an mortoyu çekebilir, onun helvasını yedikten sonra hicret edeceğim, illaki kâfiristana yerleşeceğim, akabinde kitaplarım İngilizce ve öteki dillerde neşrolunacak, Hanya ile Konya görülecek. Geçenlerde altıncı ve yedinci eserlerimi bitirdim, Türkçeye nokta koydum, ancak her ikisine de yayıncı bulamadım, aslında arayışa geçmedim, zaten hiciv romanlarım, sürükleyici denemelerim kitapçıların raflarına konulmuyor, kütüphanelere alınmıyor, yani bana karşı ciddi bir ambargo uygulanıyor, şaheserler üretsem de kitlelere ulaşamıyorum, telif de nanay! Marks diyeli, zincirlerimden başka kaybedecek neyim var? Dikili ağacım yok, çiçek saksısına koyacak kadar toprak tapulamadım, tam da bu yüzden koskoca vatanı korumak bana düştü, sinekler balıma üşüştü, ömrümce kelle koltukta savaştım, nice badireleri aştım.
Mübarek yargıçlar nezdinde adalet sistemini de eleştireyim, aba altından sopa göstereyim. Sosyal medyada bana ana avrat dümdüz kaydıran şoparları basın savcılığına şikâyet ettim, avucumu yaladım, kimliklerini deşifre edemedim. Ötekinin canı can da benimki patlıcan mı? Asılsız ithamlara dayanarak celalleniyorsun, belirli linklere erişimin engellenmesi için Twitter yönetimi ile irtibata geçiyorsun, bana nağme yapıyorsun. İddianame iddianağmeye dönüştürülmesin, anayasa ile babayasa karıştırılmasın.
Emekli yüzbaşıyım, onun hem astıyım hem küçüğüyüm, hasbelkader dilim sürçse veya maksadımı aşan satır karalasam, haşa sümme haşa terbiyesizlik etsem, benim seviyeme inmesi yaraşır mı? O rütbe ve makamın vakurluğu bu mudur? Abartıyorsam nefes almak nasip olmasın, zaten sayısız delil sunabilirim, hayatım boyunca en çok övdüğüm beş-altı kişiden biridir, çünkü 15 temmuz gecesi darbe önlenmeseydi kesinkes ölecektim. Bu olayı öğrenmeden önce ona atılacak kurşuna gövdemi siper ederdim, bu derece tapıyordum. Niye? Telefonda darbe girişiminin aleyhinde konuştu diye... Kin tutmam, ancak ona karşı öfkeliyim, bin kez özür dilese dahi selam vermem, çünkü sabit fikirli, dünyaya dar çerçeveden bakıyor, karşıt fikirleri düşman belliyor.
Orduevleri ordu mensupları için yapılıyor, muvazzaflığımızdaki kesintilerle finanse ediliyor. Benim oraya girişimi mahkeme kararı olmadan nasıl yasaklayabiliyorlar? Milli Savunma Bakanı'nın onayı alınmış mı? Ben haydut muyum, terörist miyim? Orduevlerinde yüzlerce, belki binlerce öğrenci kalıyor, bandrol ücretini ödeyen siviller dahi yararlanıyorlar, askeri kamplar, spor tesisleri diye listeyi uzatmayayım. Yanlış bir uygulama yapılıyor, düzeltilmesi gerekir.
Gadre uğradım, keyfiyeti protesto edeceğim, başkomutan ve avenesi gasbedilen hakkımı geri verene kadar twitter’da yazmayacağım, hülasa iadeiitibar ya da suskunluk şıklarına sadık kalacağım.
Değerli dostlar, değersiz düşmanlar;
Aşağı yukarı üç yıl önce üçüncü facebook hesabım da kapatılınca sadece twitter’da kalem sallamaya başladım, o zamana kadar facebook sayfamdaki gönderilerim otomatikman twitter’a aktarılıyordu, ancak karakter sınırı dolayısıyla metnin tamamı görüntülenemiyordu.
Fazla tıraş cildi bozar, sadede geleyim: 20 Kasım 2017 Pazartesi günü öğleden sonraydı, zannederim saat 15.05 civarıydı, TSK Spor Okulu’nda antrenman yapıyordum, emekli albay A. cebimi aradı, “Neredesin? Acele görüşmemiz lazım, telefonda söyleyemem, çok gizli, ivedi, hayati öneme haiz bir mesele oluştu, saat 15.30’da işim var, bilahare çişim var, taksiye bin, evimin önünde in, birazdan yetişemezsen akşam onda, bekliyorum kordonda,” babından kişnedi. Elhak tavsadım, “Şimdi gelemem, programımı delemem, gizlilikten hoşlanmam, ahizeye anır yahut sen buraya teşrif et,” dedim, cırtlak elmayı yedim, diyaloğu bitirdim, aklımı yitirdim, çünkü işkillenmiştim. “Bayram değil, seyran değil, eniştem beni niye öptü?” misali bir tuhaflık vardı, kısacası felfelek sokmuştu.
Zottirik leyla coşmuştu bir kere, sanki çağıltılı dere, pürhiddet aradı, kelini taradı, sinirlerine gem vuramıyordu, yerinde duramıyordu, sinirliliği belliydi, bildiğiniz deliydi, ısrar etti, “Bir daha spor yapamayacaksın, korkunçlarötesi bir felaket,” dedi, “Kımkım etme, şurada öt, para vereceksen, istemiyorum, mevzu sır ise kendine sakla,” deyişime rağmen nal dedi mıh demedi, illa buluşalım teklifinde diretti. “Uza bakayım, sağdan git, para bulursun, merak etmiyorum,” dedim, telefonu yine çatırdattım.
Birkaç saniye geçti, cebimdeki kanarya ötüş melodisi yinelendi, gazaplı zapzingil bu sefer tüyo verdi, “Mahkemelik olacaksın, hazan yaprakları gibi solacaksın, seni üzecekler, ayaküstü düzecekler,” mealinden havladı. Herifçioğlu safi çene, basbayağı kene, kurtuluş yok, gelgelelim mavraya karnım tok, “Eski çamlar bardak oldu, başkomutan Erdoğan ve başbuğ Bahçeli ile aynı fikriyatı savunuyorum, beni dava edene şaşarım, her engeli aşarım, Zırt Tokai,” yanıtımla tümden keçileri kaçırdı, “yanıma gel, izahatta bulunayım,” dedi. “Kapından içeri girmem, sana güvenmiyorum, kumpas kurabilirsin, aşağıda görüşelim, caddede zevzeklenelim,” dedim, reddetti, “başkası duyar,” diye itiraz etti. Davetine siktir çektim, ancak keyfim kaçmıştı, sporu bitirdim, alelacele giyindim, Kızılay’a topukladım, amcam tacizini sürdürdü, isteksizce cevapladım, mevkimi sordu, koordinatımı hayra yordu, derken kanatlandı, tıpış tıpış geldi, gagasını açtı, kursağındaki zehri saçtı. Filanca kişi twitter’daki mesajlarımdan rahatsız olmuş, hırsından saçlarını yolmuş, tüm mal varlığıma el koyacakmış, kabak gibi oyacakmış, manevi tazminat davası açacakmış, delilleri saçacakmış, askeri tesislere girişimi sittinsene yasaklatacakmış, deveye hendek atlatacakmış, anlamında kelam etti, haddizatında ayıp etti. Abullabut arkadaş kraldan fazla kralcıydı, goygoyculuk yapıyordu, güya üst mercilere yaranıyordu, bir tek güvercin taklası atmamıştı. Çenebaz avukatlar arabuluculuk diye bir şirket kurdular, ben ezelden beri parabuluculuk yapıyorum. Hangisi değerli?
Süphanallah! Bahis konusu zat hakkında olumsuz söz söylememiştim, karalamamıştım, 15 Temmuz 2016 gecesinde bir televizyon kanalına telefonla bağlanmıştı, oradaki ifadelerine binaen methiye düzmüştüm, bir nevi destanlaştırmıştım. Gülsem mi ağlasam mı, bilemedim, fıkra mı trajedi mi, karar veremedim. Gıllıgışlı aracıya gerçeği özetledim, övgülerime dair kısa bir fasıl geçtim, “Belge gösteremez, fi tarihinde garaz bağlamış, kinini kusmuş, adliyede temizlik yapıldı, FETÖ’nün sallabaş hâkimleriyle kıvamsız savcıları meslekten atıldı, yargıya güveniyorum, başkomutan Tayyip Erdoğan sağ iken hiçbir yurttaş bana iftira atamaz veya çamura yatamaz, kılıma dokunamaz,” yollu hışımlandım.
Akla zarar bir keşmekeşlikti, twitter’da o elemanı yere göğe sığdıramadım, meşum darbe girişiminden sonra atandığı yeri iki defa aradım, habercisine not bıraktım, şükranlarımı sundum, hatta son görevine terfisi için propaganda bile yaptım. Kayıtlar silinmemiştir, ulaşılabilir, en azından benim cep operatörümden dökümü çıkartılabilir.
Manasız bir çengeldi, makam ve statüsüne güvenmiş, bana tuzak kurmuştu. “Tebligat, bildiri, çağrı, artık her ne zıknabutsa elime geçsin, sonra hak arayayım, icabında iltica edeyim,” gibi bir hedef belirledim. Bekleyişim meyvelenmedi, gelişme olmadı, 3 Aralık 2017 Pazar akşamı “mail kutusunu temizleyeyim, gereksiz postaları ayıklayayım,” dedim, zira bir buçuk senedir evden internet bağlantım yok, kanaryam Coni’nin vefatını takiben hicret edeceğim, pılı pırtı toparladım, ayağım takozda bekliyorum. Bana 5 Kasım 2017’da bir mail gelmişti, içeriği okunaksızdı, üçgenler, yıldızlar, dörtgenler türü figürler çoktu, hacker saldırısı sandım, ek’ini açmadım, Twitter mahkeme kararı falan deniliyordu. Kırkyıl düşünsem dava edileceğim aklıma gelmezdi, kalıcı olarak silecektim, A. Kardeşime forward ettim, virüs yokmuş, okumuş, malum aracının ilettiği haber detaylandırılmış, okuyabilirsin, korkma, dedi. Ek’i açınca afalladım, afralı tafralı şikâyetçinin kişilik hakları ihlal edildiği için Adliye Mahkemesi Twitter’a başvurmuş, bazı linklerin erişime kapatılmasını istemiş, ancak Twitter işlem yapmamış, cümlelerimi makul bulmuş, bana bilgi vermiş.
Ertesi gün bir iki vatandaşa danıştım, “Ey akıllı usta, ne düşünüyorsun bu hususta?” şeklinde soru yönelttim; biri karargâhtaki adli müşavirliği aramamı önerdi, mantığıma uygun geldi, fakat kimseye ulaşamadım, azametli miralay şafak sayan habercisine “yüzbaşıyı arasın,” demiş. Hışımlı yüzbaşıyı çevirdim, kendimi takdim ettiğimde telefonu kapattı, 40 dakikalık arayışım semeresiz kaldı, hatlar arasında pinpon topu gibi dolaştım. Elleziyüvesvisü fisüdirinnas, minelcinneti vennas!
İçimden, “Eyvah! Ayvayı yedim, o apoletlerle benim zenci olduğumu dahi ispatlar, hukuku ikiye katlar,” dedim, kara kara düşündüm, “niyet ile akıbeti sorgulamayayım, konsantrasyonumu bozmayayım, benden uzak dursun, ne adını anayım ne selamını alayım,” maksadıyla mevzubahis iletileri, artı ismini zikrettiğim tweetleri buharlaştırdım ve hem o mail adresine malumat verdim hem twitter’da efkârıumumiyeyi bilgilendirdim.
“Yakamdan düşer, derin bir nefes alırım, oh çekerim, fikir üretim fabrikamdaki mamul imalatını hızlandırırım,” düşüncesindeydim, diğer olasılıkları elimine etmiştim, yanlış adım ihtimalini aklıma bile getirmiyordum. Maalesef halt yemişim, meğerse kontratağa kalkmış, ofsayt pozisyona karşın hakem düdük çalmayınca ceza sahasına girmiş, iki beki çalımlamış, sert bir şutla kaleciyi avlamış.
13 Aralık 2017, Çarşamba günü TSK Spor Okulu nizamiyesindeki elektronik sayaca askeri kimlik kartımı soktum; ekranda, “Sadece askeri sosyal tesislere girişi yasaktır” yazılı bir uyarı belirdi, bittabi Horgeneral kardeşiniz delirdi, soluğu Milli Savunma Bakanlığı’nda aldı, bakanlık önüne gayrimilli bir dilekçe saldı; cumhurbaşkanı, başbakan, milli savunma bakanı ve iç işleri bakanına tek tek tweet attı, pusuya yattı. Billahi haksızlığın dik âlâsı, hayatımın en büyük travmasını 15 Temmuz gecesi yaşadım, bu hadise de hayal kırıklıklarımın bir numaralısı oldu.
Sallapati yorum değil de empati yapın. Peru’nun ücra bir kasabasına gidişiniz yasaklansa, pasaportunuza dipnot düşülse, huylanmaz mısınız?
Apaçık bir tehdit, basbayağı parmak sallıyor, “Ayağını denk al, oylum oylum fidan boylum türküsünü söyleteceğim,” diyor. Cin midir, peri midir, amacı nedir, niçin benle uğraşıyor? Birikimli bir yazarın mimlenmesi reva mıdır? Anladıysam İsrailli olayım. Ölmüş eşek kurttan korkmaz, ateş olsa cirmi kadar yer yakar, bileğinin gücüyle bana fiske vuramaz. Asla bireylerle derdim olmadı, her daim bilime, felsefeye, ideolojiye, ekonomiye, tarihe, ilgi duydum, didaktik yapıtları yuttum, tayinli muhteremi çoktan unuttum, ne ki ammeye ihbarlamak boynumun borcuydu.
Bundan otuz sene evvel söylediğim tezler şimdilerde AKP ve MHP’nin siyasi nakaratı oldu, misal cuntaya karşıydım, antiemperyalisttim, ordunun siyaset ve ticaretten arındırılması gerekir eksenli görüşümle şimşekleri çekiyordum, sırf bu özelliklerim yüzünden sakıncalı subay kategorisine ayrıldım, bedel ödedim, basit bir subaylık bana çok görüldü, atılmak üzereyken can havliyle kaçtım, kulak kireçlenmesi raporuyla malulen emekliye ayrıldım, bir baltaya sap olamadım, nesebim kurudu, bereket internet icat edilmişti, borsaya daldım, avantamı aldım, kalantorları tokatladım, rızkımı çıkardım, yoksa mezbeleliklerde sürünecektim. Devran değişti, söylemlerim avamın ağzına sakız oldu, ben hâlâ günah keçisiyim, tu kaka ediliyorum. Bu öfke normal midir? Sövmek suç, eyvallah; övmek de kötü muamele kabul edilebilir mi? Adam resmen, “Gözünün üstünde kaşın var,” diyor, sataşmak için bahane arıyor. Nitelikleri benle kıyaslanamaz, solda sıfır kalır, onun mikroskopla gördüğünün bin mislini duvarın arkasından görebilirim. Avrupa’ya gitsek anca işçi olabilir, bense baş tacı edilirim, ancak kimin umurunda? Altının kıymetini sarraf bilir, kıratımızı yiğitçe ölçecek bilirkişi var mı?
Kanaryalar padişahı Coni 15 Nisan 2005 doğumlu, pipisi boğumlu, hayli yaşlandı, her an mortoyu çekebilir, onun helvasını yedikten sonra hicret edeceğim, illaki kâfiristana yerleşeceğim, akabinde kitaplarım İngilizce ve öteki dillerde neşrolunacak, Hanya ile Konya görülecek. Geçenlerde altıncı ve yedinci eserlerimi bitirdim, Türkçeye nokta koydum, ancak her ikisine de yayıncı bulamadım, aslında arayışa geçmedim, zaten hiciv romanlarım, sürükleyici denemelerim kitapçıların raflarına konulmuyor, kütüphanelere alınmıyor, yani bana karşı ciddi bir ambargo uygulanıyor, şaheserler üretsem de kitlelere ulaşamıyorum, telif de nanay! Marks diyeli, zincirlerimden başka kaybedecek neyim var? Dikili ağacım yok, çiçek saksısına koyacak kadar toprak tapulamadım, tam da bu yüzden koskoca vatanı korumak bana düştü, sinekler balıma üşüştü, ömrümce kelle koltukta savaştım, nice badireleri aştım.
Mübarek yargıçlar nezdinde adalet sistemini de eleştireyim, aba altından sopa göstereyim. Sosyal medyada bana ana avrat dümdüz kaydıran şoparları basın savcılığına şikâyet ettim, avucumu yaladım, kimliklerini deşifre edemedim. Ötekinin canı can da benimki patlıcan mı? Asılsız ithamlara dayanarak celalleniyorsun, belirli linklere erişimin engellenmesi için Twitter yönetimi ile irtibata geçiyorsun, bana nağme yapıyorsun. İddianame iddianağmeye dönüştürülmesin, anayasa ile babayasa karıştırılmasın.
Emekli yüzbaşıyım, onun hem astıyım hem küçüğüyüm, hasbelkader dilim sürçse veya maksadımı aşan satır karalasam, haşa sümme haşa terbiyesizlik etsem, benim seviyeme inmesi yaraşır mı? O rütbe ve makamın vakurluğu bu mudur? Abartıyorsam nefes almak nasip olmasın, zaten sayısız delil sunabilirim, hayatım boyunca en çok övdüğüm beş-altı kişiden biridir, çünkü 15 temmuz gecesi darbe önlenmeseydi kesinkes ölecektim. Bu olayı öğrenmeden önce ona atılacak kurşuna gövdemi siper ederdim, bu derece tapıyordum. Niye? Telefonda darbe girişiminin aleyhinde konuştu diye... Kin tutmam, ancak ona karşı öfkeliyim, bin kez özür dilese dahi selam vermem, çünkü sabit fikirli, dünyaya dar çerçeveden bakıyor, karşıt fikirleri düşman belliyor.
Orduevleri ordu mensupları için yapılıyor, muvazzaflığımızdaki kesintilerle finanse ediliyor. Benim oraya girişimi mahkeme kararı olmadan nasıl yasaklayabiliyorlar? Milli Savunma Bakanı'nın onayı alınmış mı? Ben haydut muyum, terörist miyim? Orduevlerinde yüzlerce, belki binlerce öğrenci kalıyor, bandrol ücretini ödeyen siviller dahi yararlanıyorlar, askeri kamplar, spor tesisleri diye listeyi uzatmayayım. Yanlış bir uygulama yapılıyor, düzeltilmesi gerekir.
Gadre uğradım, keyfiyeti protesto edeceğim, başkomutan ve avenesi gasbedilen hakkımı geri verene kadar twitter’da yazmayacağım, hülasa iadeiitibar ya da suskunluk şıklarına sadık kalacağım.
Cuma, Aralık 29, 2017
Martin Eden (Jack London)
“And I will tell you,” he interrupted. “The chief qualification of ninety-nine per cent of all editors is failure. They have failed as writers. Don’t think they prefer the drudgery of the desk and the slavery to their circulation and to the business manager to the joy of writing. They have tried to write, and they have failed. And right there is the cursed paradox of it. Every portal to success in literature is guarded by those watch-dogs, the failures in literature. The editors, sub-editors, associate editors, most of them, and the manuscript-readers for the magazines and book-publishers, most of them, nearly all of them, are men who wanted to write and who have failed. And yet they, of all creatures under the sun the most unfit, are the very creatures who decide what shall and what shall not find its way into print-they, who have proved themselves not original, who have demonstrated that they lack the divine fire, sit in judgment upon originality and genius. And after them come reviewers, just so many more failures. Don’t tell me that they have not dreamed the dream and attempted to write poetry or fiction; for they have, and they have failed. Why, the average review is more nauseating than cod-liver oil. But you know my opinion on the reviewers and the alleged critics. There are great critics, but they are as rare as comets. If I fail as a writer, I shall have proved for the career of editorship. There’s bread and butter and jam, at any rate.”
Martin Eden, Jack London, page 290.
Martin Eden, Jack London, page 290.
Okunacak İngilizce Romanlarım
Kitap Listesi
Alexander Dumas THE THREE MUSKETEERS
Bertrand Russell ROADS TO FREEDOM
George Orwell BOOKS V. CİGARETTES
Jackie Collins LOVERS & GAMBLERS
Stillman Drake DISCOVERIES AND OPINIONS OF GALILEO
Nora Roberts INNOCENT IN DEATH
Howard Fast THE CONFESSION OF JOE CULLEN
Isaac Asimov THE GENETIC CODE
Keane FOOTBALL
E. W. Howe THE STORY OF A COUNTRY TOWN
Anita Desai FASTING FEASTING
Robert Ludlum THE RHINEMANN EXCHANGE
Irwing Stone THE PRESIDENT’S LADY
Joseph Conrad LORD JIM
Harold Robbins STILETTO
Henry James THE GOLDEN BOWL
Mehmet Öz HEALING FROM THE HEART
Winston Graham ANGEL PEARL AND LITTLE GOD
Thomas Hardy JUDE THE OBSCURE
Charles Dickens DOMBEY AND SON
Irwing Stone THE GREEK TREASURE
W. Somerset Maugham COLLECTED SHORT STORIES VOLUME 1
Bernard Shaw MAJOR BARBARA
Barbara Cartland LIBRARY OF LOVE
Jackie Collins HOLLYOOD KIDS
Harold Lamb CENGHIS KHAN
Ronald Dahl THE WONDERFUL STORY OF HENRY SUGAR
Henry James THE PORTRAIT OF A LADY
Andre Gide THE VATICAN CELLARS
William Faulkner THE UNVANQUISHED
Agatha Christie NEMESIS
Nora Roberts CORDINA'S ROYAL FAMILY
Jack Higgins THE LAST PLACE GOD MADE
Isaac Asimov THE CHEMICALS OF LIFE
Fyodor Dostoyevsky THE IDIOT
Jules Verne TWENTY THOUSAND LEAGUES UNDER THE SEA
Henry Fielding TOM JONES
Charles Dickens HARD TIMES
Jack London TALES OF THE KLONDIKE
Arthur Koestler DARKNESS AT NOON
William Faulkner SARTORIS
Nora Roberts THE MAC GREGOR GROOMS
D. H. Lawrence THE BOY IN THE BUSH
Plato THE LAST DAY OF SOCRATES
Edgar Rice Burroughs TARZAN'S JUNGLE TALES
Henry James THE TYRAN OF THE SCREW & TAISY MILLER
Robert Louis Stevenson THE BLACK ARROW
Robert E. Howard THE CONAN CHRONICLES
Adam Smith MONEY GAME
W. Somerset Maugham THE RAZOR'S ERGE
Arthur Hailey THE FINAL DIAGNOSIS
Barbara Cartland THE COMPLACENT WIFE
Edgar Allan Poe POE’S TALES OF MYSTERY AND TERROR
Emile Zola THERESA
Asimov THE END OF ETERNITY
Agatha Christie MISS MARPLE'S FINAL CASES
Agatha Christie THE BODY IN THE LIBRARY
Agatha Christie CAT AMONG THE PIGEONS
John Grisham THE PELICAN BRIEF
Jean Paul Sartre INTIMACY
Niccolo Machiavelli THE PRINCE
Virginia Wolf A HAUNTED HOUSE
Peter Schweer HOW TO TRIM SAILS
Thomas Palmer THE TRANSFER
Philip Larkin WRITER
Warren Eckstein HOW TO GET YOUR CAT TO DO WHAT YOU WANT
Jack Higgins ON DANGEROUS GROUND
William Boyd A GOOD MAN IN AFRICA
Wilbur Smith A SPARROW FALLS
Thomas Hardy FAR FROM THE MADDING CROUD
Roald Dahl GOİNG SOLO
Guy de Maupassant THE BEST SHORT STORIES
Bram Stoker DRACULA
Nora Roberts THE MAC GREGORS
Nora Roberts THE STANISLASKI SISTERS
Nora Roberts IRISH REBEL
John Grisham THE RUNAWAY JURY
Chinua Achebe THINGS FALL APART
Sue Miller WHILE I WAS GONE
John Irwing CIDER HOUSE RULES
Colin Harrison THE HAVANA ROOM
Nadine Gordimer THE HOUSE GUN
Charles Frazier GOLD MOUNTAIN
D. H. Lawrence WOMEN IN LOVE
Joseph Conrad UNDER WESTERN EYES
Thomas Hardy A PAIR OF BLUE EYES
Marry Higgins Clark DADDY'S LITTLE GIRL
Günter Grass THE TIN DRUM
James Joyce PORTRAIT OF THE ARTIST
Paul Auster INVISIBLE
Marry Higgins Clark WHERE ARE THE CHILDREN
Pearl S. Buck KINFOLK
Pearl S. Buck THE EXILE
Jonathan Levithan THE RED APPLE
Stephen King REVIVAL
O Henry 100 SELECTED STORIES
Dostoyevsky THE DEVILS
Hemingway THE FIFTH COLUMN
Mark Twain A CONNECTICUT YANKEE AT KING ARTHUR'S COURT
Arthur Hailey STRONG MEDICINE
Stephen King THE GIRL WHO LOVED TOM GORDON
Mark Twain THE INNOCENTS ABROAD
Arthur Calder Marshall LONE WOLF THE STORY OF JACK LONDON
N. G. Chernyshevsky WHAT IS TO BE DONE
Andre Gide IF IT DIE
Jack Higgins CONFESSIONAL
Paul Auster IN THE COUNTRY OF LAST THINGS
Hemingway WINNER TAKE NOTHİNG
Sigmund Freud GENERAL SELECTİON FROM THE WORKS OF
Orhan Kemal IN JAIL WITH NAZIM HIKMET
Graham Swift SHUTTLECOCK
Reha Çamuroğlu BİR ANLIK GECİKME
Daniellele Steel SAFE HARBOUR
Danielle Steel TO LOVE AGAIN
Danielle Steel NOW AND FOREVER
Jack Higgins LUCIANO'S LUCK
Jack Higgins EAST OF DESOLATION
Jack Higgins ROUGH JUSTICE
Victor Hugo THE HUNCHBACK OF NOTRE DAME
Orhan Pamuk MASUMİYET MÜZESİ
Perihan Mağden BİZ KİMDEN KAÇIYORDUK ANNE
Orhan Kemal AVARE YILLAR
Balzac PERE GORIOT AND EUGENIE GRANDET
Mario Puzo THE SICILIAN
Jane Austen SENSE AND SENSIBILITY
William Faulkner LIGHT IN AUGUST
Balzac HİSTORY OF THE THIRTEEN
J. M. Barrie PETER PAN KENSINGTON GARDENS
W. Somerset Maugham THE NARROW CORNER
W. Somerset Maugham CAKES AND ALE
Mario Vargas Lłosa THE NOTEBOOKS OF DON RIGEBERTO
C. Dickens DAVID COPPERFIELD
C. Dickens BLEAK HOUSE
C. Dickens GREAT EXPECTATIONS
Mikhail Sholkhov AND QUIET FLOWS THE DON
Swift GULLIVER'S TRAVELS
Jason Goodwin THE SNAKE STONE
George Eliot THE MILL ON THE FLOSS
Thomas Mann BUDDENBROOKS
Henry James THE PORTRAIT OF A LADY
Sven Hassel ASSIGNMENT GESTAPO
Arthur Miller A VIEW FROM THE BRIDGE AND ALL MY SONS
D. H. Lawrence LADY CHATTERLEY'S LOVER
Mare Lodge WITHIN THE BOUNDS
Dean Owen A KILLER'S BARGAIN
Robert Ludlum THE GEMINI CONTENDERS
Charlotte Bronte SHIRLEY
Steven Galloway THE CELLIST OF SARAJEVO
Jack Higgins WITHOUT MERCY
Jaroslav Hasek THE GOOD SOLDIER SVEYK
Mario Vargas Llosa THE REAL LIFE OF ALEJANDRO MAYTA
Helen Fielding CAUSE CELEB
Mario Puzo THE FORTUNATE PILGRIM
Paul Auster SUNSET PARK
Ernest Hemingway THE FIRST FORTY NINE STORIES
Louis de Bernieres THE WAR OF DON EMMANUEL'S NETHER PARTS
Jack London ADVENTURES OF CAPTAIN DAVID GRIEF
Bedri Baykam THE BONE
Sinan Yağmur TEARS OF LOVE SHAMS-I TABRIZI
Paulo Coelho LIKE THE FLOWING RIVER
Stephen King MISERY
Mehmet Önder MEVLANA JELALEDDIN RUMI
W. Somerset Maugham THE SUMMING UP
Ömer Sevinçgül THE ETERNAL LIFE AWAITS YOU
John Grisham THE SUMMONS
Thomas Harris THE SILENCE OF THE LAMPS
Robin Cook HARMFUL INTENT
Howard Fast THE PLEDGE
Jack Higgins EXOCET
Geoffrey Jenkins SCEND OF THE SEA
Leo Buscaglia LOVE
Howard Fast THE IMMIGRANTS
David Seidman THE COMPLETE SAILOR
Bob Bond THE HANDBOOK OF SAILING
John Steinbeck IN DUBIOUS BATTLE
Jack Higgins A SEASON IN HELL
William Faulkner AS I LAY DYING
Orhan Kemal THE PRISONERS
Joseph Murphy THE POWER OF YOUR SUBCONSCIOUS MIND
Elif Şafak THE BASTARD OF ISTANBUL
Not: Bu listedeki eserlerin Türkçesi bende yok, kütüphaneden veya sahaftan alacağım. Sözlük yerine Türkçeye çevrilmiş eseri kullanıyorum, zaman kaybetmiyorum. Türk yazarların İngilizce yayınları bende var, listeye Türkçe adlarını yazdım, bu bir nevi aranan yapıtlar listesi oluyor, bulduğumu siliyorum. Coni çıngırağı çekene kadar ne kadarını okursam kârdır. Daha önceden devirdiğim İngilizce romanların sayısı 500'den fazladır, binlerce Türkçe kitapla ve şahane kitaplıklarımla beraber onları birine bağışlamıştım. İngilizce konuşulan bir ülkeye yerleşebilirsem, en geç üç senede o lisanın kompetanları arasına girerim, bilim, felsefe, tarih, siyaset, ekonomi başta olmak üzere didaktik matbuata gömülürüm, bir nebze bilgilenirim. Korkunç bir bilgi açlığı çekiyorum, yazın projelerim de caba, en nitelikli ürünlerin 60-70 yaş çağlarında verildiği düşünülürse hiçbir şey kaçırmadım, yeter ki şu Türkiye cehenneminden sağ salim kurtulayım.
Alexander Dumas THE THREE MUSKETEERS
Bertrand Russell ROADS TO FREEDOM
George Orwell BOOKS V. CİGARETTES
Jackie Collins LOVERS & GAMBLERS
Stillman Drake DISCOVERIES AND OPINIONS OF GALILEO
Nora Roberts INNOCENT IN DEATH
Howard Fast THE CONFESSION OF JOE CULLEN
Isaac Asimov THE GENETIC CODE
Keane FOOTBALL
E. W. Howe THE STORY OF A COUNTRY TOWN
Anita Desai FASTING FEASTING
Robert Ludlum THE RHINEMANN EXCHANGE
Irwing Stone THE PRESIDENT’S LADY
Joseph Conrad LORD JIM
Harold Robbins STILETTO
Henry James THE GOLDEN BOWL
Mehmet Öz HEALING FROM THE HEART
Winston Graham ANGEL PEARL AND LITTLE GOD
Thomas Hardy JUDE THE OBSCURE
Charles Dickens DOMBEY AND SON
Irwing Stone THE GREEK TREASURE
W. Somerset Maugham COLLECTED SHORT STORIES VOLUME 1
Bernard Shaw MAJOR BARBARA
Barbara Cartland LIBRARY OF LOVE
Jackie Collins HOLLYOOD KIDS
Harold Lamb CENGHIS KHAN
Ronald Dahl THE WONDERFUL STORY OF HENRY SUGAR
Henry James THE PORTRAIT OF A LADY
Andre Gide THE VATICAN CELLARS
William Faulkner THE UNVANQUISHED
Agatha Christie NEMESIS
Nora Roberts CORDINA'S ROYAL FAMILY
Jack Higgins THE LAST PLACE GOD MADE
Isaac Asimov THE CHEMICALS OF LIFE
Fyodor Dostoyevsky THE IDIOT
Jules Verne TWENTY THOUSAND LEAGUES UNDER THE SEA
Henry Fielding TOM JONES
Charles Dickens HARD TIMES
Jack London TALES OF THE KLONDIKE
Arthur Koestler DARKNESS AT NOON
William Faulkner SARTORIS
Nora Roberts THE MAC GREGOR GROOMS
D. H. Lawrence THE BOY IN THE BUSH
Plato THE LAST DAY OF SOCRATES
Edgar Rice Burroughs TARZAN'S JUNGLE TALES
Henry James THE TYRAN OF THE SCREW & TAISY MILLER
Robert Louis Stevenson THE BLACK ARROW
Robert E. Howard THE CONAN CHRONICLES
Adam Smith MONEY GAME
W. Somerset Maugham THE RAZOR'S ERGE
Arthur Hailey THE FINAL DIAGNOSIS
Barbara Cartland THE COMPLACENT WIFE
Edgar Allan Poe POE’S TALES OF MYSTERY AND TERROR
Emile Zola THERESA
Asimov THE END OF ETERNITY
Agatha Christie MISS MARPLE'S FINAL CASES
Agatha Christie THE BODY IN THE LIBRARY
Agatha Christie CAT AMONG THE PIGEONS
John Grisham THE PELICAN BRIEF
Jean Paul Sartre INTIMACY
Niccolo Machiavelli THE PRINCE
Virginia Wolf A HAUNTED HOUSE
Peter Schweer HOW TO TRIM SAILS
Thomas Palmer THE TRANSFER
Philip Larkin WRITER
Warren Eckstein HOW TO GET YOUR CAT TO DO WHAT YOU WANT
Jack Higgins ON DANGEROUS GROUND
William Boyd A GOOD MAN IN AFRICA
Wilbur Smith A SPARROW FALLS
Thomas Hardy FAR FROM THE MADDING CROUD
Roald Dahl GOİNG SOLO
Guy de Maupassant THE BEST SHORT STORIES
Bram Stoker DRACULA
Nora Roberts THE MAC GREGORS
Nora Roberts THE STANISLASKI SISTERS
Nora Roberts IRISH REBEL
John Grisham THE RUNAWAY JURY
Chinua Achebe THINGS FALL APART
Sue Miller WHILE I WAS GONE
John Irwing CIDER HOUSE RULES
Colin Harrison THE HAVANA ROOM
Nadine Gordimer THE HOUSE GUN
Charles Frazier GOLD MOUNTAIN
D. H. Lawrence WOMEN IN LOVE
Joseph Conrad UNDER WESTERN EYES
Thomas Hardy A PAIR OF BLUE EYES
Marry Higgins Clark DADDY'S LITTLE GIRL
Günter Grass THE TIN DRUM
James Joyce PORTRAIT OF THE ARTIST
Paul Auster INVISIBLE
Marry Higgins Clark WHERE ARE THE CHILDREN
Pearl S. Buck KINFOLK
Pearl S. Buck THE EXILE
Jonathan Levithan THE RED APPLE
Stephen King REVIVAL
O Henry 100 SELECTED STORIES
Dostoyevsky THE DEVILS
Hemingway THE FIFTH COLUMN
Mark Twain A CONNECTICUT YANKEE AT KING ARTHUR'S COURT
Arthur Hailey STRONG MEDICINE
Stephen King THE GIRL WHO LOVED TOM GORDON
Mark Twain THE INNOCENTS ABROAD
Arthur Calder Marshall LONE WOLF THE STORY OF JACK LONDON
N. G. Chernyshevsky WHAT IS TO BE DONE
Andre Gide IF IT DIE
Jack Higgins CONFESSIONAL
Paul Auster IN THE COUNTRY OF LAST THINGS
Hemingway WINNER TAKE NOTHİNG
Sigmund Freud GENERAL SELECTİON FROM THE WORKS OF
Orhan Kemal IN JAIL WITH NAZIM HIKMET
Graham Swift SHUTTLECOCK
Reha Çamuroğlu BİR ANLIK GECİKME
Daniellele Steel SAFE HARBOUR
Danielle Steel TO LOVE AGAIN
Danielle Steel NOW AND FOREVER
Jack Higgins LUCIANO'S LUCK
Jack Higgins EAST OF DESOLATION
Jack Higgins ROUGH JUSTICE
Victor Hugo THE HUNCHBACK OF NOTRE DAME
Orhan Pamuk MASUMİYET MÜZESİ
Perihan Mağden BİZ KİMDEN KAÇIYORDUK ANNE
Orhan Kemal AVARE YILLAR
Balzac PERE GORIOT AND EUGENIE GRANDET
Mario Puzo THE SICILIAN
Jane Austen SENSE AND SENSIBILITY
William Faulkner LIGHT IN AUGUST
Balzac HİSTORY OF THE THIRTEEN
J. M. Barrie PETER PAN KENSINGTON GARDENS
W. Somerset Maugham THE NARROW CORNER
W. Somerset Maugham CAKES AND ALE
Mario Vargas Lłosa THE NOTEBOOKS OF DON RIGEBERTO
C. Dickens DAVID COPPERFIELD
C. Dickens BLEAK HOUSE
C. Dickens GREAT EXPECTATIONS
Mikhail Sholkhov AND QUIET FLOWS THE DON
Swift GULLIVER'S TRAVELS
Jason Goodwin THE SNAKE STONE
George Eliot THE MILL ON THE FLOSS
Thomas Mann BUDDENBROOKS
Henry James THE PORTRAIT OF A LADY
Sven Hassel ASSIGNMENT GESTAPO
Arthur Miller A VIEW FROM THE BRIDGE AND ALL MY SONS
D. H. Lawrence LADY CHATTERLEY'S LOVER
Mare Lodge WITHIN THE BOUNDS
Dean Owen A KILLER'S BARGAIN
Robert Ludlum THE GEMINI CONTENDERS
Charlotte Bronte SHIRLEY
Steven Galloway THE CELLIST OF SARAJEVO
Jack Higgins WITHOUT MERCY
Jaroslav Hasek THE GOOD SOLDIER SVEYK
Mario Vargas Llosa THE REAL LIFE OF ALEJANDRO MAYTA
Helen Fielding CAUSE CELEB
Mario Puzo THE FORTUNATE PILGRIM
Paul Auster SUNSET PARK
Ernest Hemingway THE FIRST FORTY NINE STORIES
Louis de Bernieres THE WAR OF DON EMMANUEL'S NETHER PARTS
Jack London ADVENTURES OF CAPTAIN DAVID GRIEF
Bedri Baykam THE BONE
Sinan Yağmur TEARS OF LOVE SHAMS-I TABRIZI
Paulo Coelho LIKE THE FLOWING RIVER
Stephen King MISERY
Mehmet Önder MEVLANA JELALEDDIN RUMI
W. Somerset Maugham THE SUMMING UP
Ömer Sevinçgül THE ETERNAL LIFE AWAITS YOU
John Grisham THE SUMMONS
Thomas Harris THE SILENCE OF THE LAMPS
Robin Cook HARMFUL INTENT
Howard Fast THE PLEDGE
Jack Higgins EXOCET
Geoffrey Jenkins SCEND OF THE SEA
Leo Buscaglia LOVE
Howard Fast THE IMMIGRANTS
David Seidman THE COMPLETE SAILOR
Bob Bond THE HANDBOOK OF SAILING
John Steinbeck IN DUBIOUS BATTLE
Jack Higgins A SEASON IN HELL
William Faulkner AS I LAY DYING
Orhan Kemal THE PRISONERS
Joseph Murphy THE POWER OF YOUR SUBCONSCIOUS MIND
Elif Şafak THE BASTARD OF ISTANBUL
Not: Bu listedeki eserlerin Türkçesi bende yok, kütüphaneden veya sahaftan alacağım. Sözlük yerine Türkçeye çevrilmiş eseri kullanıyorum, zaman kaybetmiyorum. Türk yazarların İngilizce yayınları bende var, listeye Türkçe adlarını yazdım, bu bir nevi aranan yapıtlar listesi oluyor, bulduğumu siliyorum. Coni çıngırağı çekene kadar ne kadarını okursam kârdır. Daha önceden devirdiğim İngilizce romanların sayısı 500'den fazladır, binlerce Türkçe kitapla ve şahane kitaplıklarımla beraber onları birine bağışlamıştım. İngilizce konuşulan bir ülkeye yerleşebilirsem, en geç üç senede o lisanın kompetanları arasına girerim, bilim, felsefe, tarih, siyaset, ekonomi başta olmak üzere didaktik matbuata gömülürüm, bir nebze bilgilenirim. Korkunç bir bilgi açlığı çekiyorum, yazın projelerim de caba, en nitelikli ürünlerin 60-70 yaş çağlarında verildiği düşünülürse hiçbir şey kaçırmadım, yeter ki şu Türkiye cehenneminden sağ salim kurtulayım.
Pazar, Aralık 24, 2017
Türkiye'yi ve Türkçeyi Defterimden Sildim
Değerli dostlar, daha da değerli düşmanlar,
Düşmanlarımı önemsiyorum, çünkü beni kamçılıyorlar, gelişmeme zemin hazırlıyorlar. 15 Temmuz gecesi tvye telefonla bağlanan bir asker benden rahatsız olmuş, haberci yollamış, halbuki ömrüm boyunca en çok övdüğüm beş altı kişiden biridir. Tabii şok oldum. Twitter'da yazdığım için tekrarlamayacağım. Hayatımı darbelerin sonlandırılmasına adadım, dolayısıyla 15 temmuzda cunta yanlılarının püskürtülmesine yol açan herkese saygı duydum, askeri tesislere girişimi yasaklatan kişi de buna dahildir, fakat beni tehdit etmesi, mesnetsiz ithamı paçalarımı tutuşturdu, can derdine düştüm. Ülkeyi cehenneme çevirdiler, sövdüğünüz kişi kızar, bunu anlarım, ancak defalarca övdüğünüz, göklere çıkardığınız (sayısız belge var, onlarca tweet, telefon kayıtlarım, gerçek hayattaki sohbetlerim,) insan niçin sizi hedef alır? Sağcı, solcu, terörist, şu bu, çıkarperest şahıslar tepişiyorlar, ben arada kalıyorum, günah keçisi oluyorum. Herkesin gücü bana yetiyor, nasılsa sahipsizim, memlekette hukuk da yok, vurun abalıya! Şu olay yüzünden 15 temmuz hadisesine bambaşka nazarla bakıyorum, çünkü asıl amil o olmalı, yoksa hiçbir subaya olumsuz tweet atmadım. Orduya dair eleştirilerim her daim yapıcı oldu. Haksızlık lafı hafif kalıyor, adam öküz altında buzağı arıyor, göz göre göre bana çatıyor, tehdit ediyor. Twitter'da cumhurbaşkanı, başbakan, iç işleri bakanı ve MSB bakanına mesaj attım, hakkımı alamazsam bir daha tweet atmayacağımı ekledim. Kendimi Hitler Almanya'sında hissediyorum, isyanımı içime gömüyorum. O gece başkomutanının emrine uydum, sokağa fırladım, yol kapalı olmasa Kızılay'da tankçıların üstüne yürüyecektim. Bu mesajlarım twitter'da duruyor. Kızgınlığın sebebi buysa söylesin, bahane uydurmasın. Türkiye'de demokrasi, hak, hukuk, estek köstek yok, bana her iftirayı atabilir, zenci olduğumu dahi ispatlayabilir. 15 temmuz hayatımın en büyük travmasıydı, çünkü hiç beklemiyordum, bu komplo da hayatımın en büyük hayal kırıklığıydı, kırk yıl düşünsem aklıma gelmezdi, hele o şahsın benden şikayetçi olacağını rüyamda görsem inanmazdım. Şu anki rütbeye terfisi ve göreve atanması için twitter'da lehte propaganda bile yaptım. Ne akılsız adammışım da bilmiyormuşum. Bu da bana ders oldu, bir daha kimseye methiye düzmem, tırnağım olamayacak kişilerin eline koz vermem. Avrupa'ya gitsek, o anca işçi olabilir, bense baş tacı edilirim. Geldiğimiz noktaya bak! Yuh! Yazıklar olsun, hakkım varsa haram olsun! O bir fani, atamayla görev yapıyor, yarın emekli olacak, unutulacak, halbuki benim eserlerim yüzyıllarca yaşayacak. Farkı fark ediyor musunuz? Türk'ün binlerce yıllık tarihindeki tek hicivciyim, hatta tüm zamanların en iyi kalemiyim. Saygısına, sevgisine, selamına ihtiyacım yok, gölge etmesin, başka ihsan istemem. Şerefim üzerine yemin ederim, kişisel kinini kusuyor. Bu mevzuyu öğrenmeden önce birisi ona kurşun atsa, vallahi billahi göğsümü siper ederdim. İşin vahametini anlıyor musunuz? Bırakın onu, bir başka muvazzaf subaya, twitter'da, kitaplarımda hakaretamiz tek bir sözcük sarf ettiysem dünyanın en aşağılık insanı olayım, nefes almak nasip olmasın! Erişime kapatılmasını istediği linklerde eski istihbaratçıları eleştirmiştim. Haksız mıyım? 15 temmuzdan sonra Hanya ile Konya görüldü, MİT dahil teşkilatlarda esaslı temizlik yapıldı, ilk kez terörün üstüne gidildi. Maşallahımız var, iyi yoldayız, inşallah kökünü kazıyacağız. Muvazzaflığımda evime giren istihbaratçılar yüklü para çalmışlar, tasarrufu teşvik toptan uçmuş. Bunu ben söylemiyorum, lojmanda benle kalan annem anlatıyor, hacıdır, Kur'an'a el bassın, durumu izah etsin. Twitter mesajları silmemiş, normal bulmuş, lakin ben hepsini yok ettim, o kişiyi övdüğüm satırları dahi sildim. Hayatımda görmediğim, parafe atmadığım evrakı basına sızdırdığım gerekçesiyle gıyaben askeri mahkemeye verilmişim. Muhakkik albay geldi, soruşturdu, sana komplo kurulmuş dedi, haberdar oldum. İstihbaratçılık bu mudur? Ciğerlerim kebap olmuş, feryat etmişim, yüzde bir milyar haklıyım, neden kızıyorsun? Bana saldırmak için bahane arama, dilinin altındaki baklayı çıkar. Ucunda ölüm olsa yalan konuşmam, en fazla susarım. Doğruyu konuşmak için iki kişi gerekir: Doğru söyleyen, doğru dinleyen.
Coni 15 Nisan 2005'de doğdu, kanaryanın azami yaş haddini çoktan aştı, onu terk etmeyeceğim, helvasını yer yemez bu ülkeden kaçacağım. Tek amacım var: Çılgınca okumak ve yazmak istiyorum, İngilizce olarak kaleme alacağım 3 eserim var, ikisi komedi resitali, öteki felsefe olacak. İngilizce dağarcığımı en az 50 000 kelimeye çıkartmalıyım, bu meyanda Anglosakson bir ülkeye yerleşmeliyim, didaktik matbuatı harmanlamalıyım. Korkunç bir bilgi açlığı çekiyorum, yabancılar beni tanısalar, yaşam tarzımı görseler şok olurlar, böyle bir Türk'ün olabileceğini düşünemezler. Gece gündüz okuyorum, yazıyorum, bir de spor yapıyorum, halen profesyonel sporcuları kıskandırabilirim.
Projelerim hazır, Coni'den sonra tetiği çekeceğim, tam 16 yaşından beri rüyasını kurduğum üzere yurt dışına fişekleyeceğim. Türkiye'de yaşayacağıma Avustralya, Yeni Zelanda, Kanada ve Güney Afrika'da ölmeyi tercih ederim.
Ben sapına kadar yazarım, düşünce adamıyım, filozofum, bu topraklarda benim gibileri susturuyorlar yahut kan kusturuyorlar. Son üç yılda iki kitabı aynı anda yazdım. Roman yayına hazır, denemelerin redaksiyonuyla uğraşıyorum. Yayıncı bulabileceğimi sanmıyorum, bu ülkede farklı sesleri dışlıyorlar. Olsun, bitireceğim, Türkçe defterini kapatacağım. Yedi kitabımı da Coni ile yazdım, omzumda uyudu veya kafamda makara çekti, bana ilham verdi. Ona çok şey borçluyum, son nefesime kadar bekleyeceğim.
Yazmak istediğim çok şey var ama ifade özgürlüğü ve demokrasi yok. Ayrıca can güvenliğimden endişeliyim, bu toprakları sağ salim terk edebilirsem, o zaman kükrerim. Gelecekte bir gün gelecek, herkes haddini bilecek.
Sap döner, keser döner, gün gelir, hesap döner. Gelgit nedeniyle sular yükselince balıklar karıncaları yer, sular çekildiğinde karıncalar balıkları yer.
Düşmanlarımı önemsiyorum, çünkü beni kamçılıyorlar, gelişmeme zemin hazırlıyorlar. 15 Temmuz gecesi tvye telefonla bağlanan bir asker benden rahatsız olmuş, haberci yollamış, halbuki ömrüm boyunca en çok övdüğüm beş altı kişiden biridir. Tabii şok oldum. Twitter'da yazdığım için tekrarlamayacağım. Hayatımı darbelerin sonlandırılmasına adadım, dolayısıyla 15 temmuzda cunta yanlılarının püskürtülmesine yol açan herkese saygı duydum, askeri tesislere girişimi yasaklatan kişi de buna dahildir, fakat beni tehdit etmesi, mesnetsiz ithamı paçalarımı tutuşturdu, can derdine düştüm. Ülkeyi cehenneme çevirdiler, sövdüğünüz kişi kızar, bunu anlarım, ancak defalarca övdüğünüz, göklere çıkardığınız (sayısız belge var, onlarca tweet, telefon kayıtlarım, gerçek hayattaki sohbetlerim,) insan niçin sizi hedef alır? Sağcı, solcu, terörist, şu bu, çıkarperest şahıslar tepişiyorlar, ben arada kalıyorum, günah keçisi oluyorum. Herkesin gücü bana yetiyor, nasılsa sahipsizim, memlekette hukuk da yok, vurun abalıya! Şu olay yüzünden 15 temmuz hadisesine bambaşka nazarla bakıyorum, çünkü asıl amil o olmalı, yoksa hiçbir subaya olumsuz tweet atmadım. Orduya dair eleştirilerim her daim yapıcı oldu. Haksızlık lafı hafif kalıyor, adam öküz altında buzağı arıyor, göz göre göre bana çatıyor, tehdit ediyor. Twitter'da cumhurbaşkanı, başbakan, iç işleri bakanı ve MSB bakanına mesaj attım, hakkımı alamazsam bir daha tweet atmayacağımı ekledim. Kendimi Hitler Almanya'sında hissediyorum, isyanımı içime gömüyorum. O gece başkomutanının emrine uydum, sokağa fırladım, yol kapalı olmasa Kızılay'da tankçıların üstüne yürüyecektim. Bu mesajlarım twitter'da duruyor. Kızgınlığın sebebi buysa söylesin, bahane uydurmasın. Türkiye'de demokrasi, hak, hukuk, estek köstek yok, bana her iftirayı atabilir, zenci olduğumu dahi ispatlayabilir. 15 temmuz hayatımın en büyük travmasıydı, çünkü hiç beklemiyordum, bu komplo da hayatımın en büyük hayal kırıklığıydı, kırk yıl düşünsem aklıma gelmezdi, hele o şahsın benden şikayetçi olacağını rüyamda görsem inanmazdım. Şu anki rütbeye terfisi ve göreve atanması için twitter'da lehte propaganda bile yaptım. Ne akılsız adammışım da bilmiyormuşum. Bu da bana ders oldu, bir daha kimseye methiye düzmem, tırnağım olamayacak kişilerin eline koz vermem. Avrupa'ya gitsek, o anca işçi olabilir, bense baş tacı edilirim. Geldiğimiz noktaya bak! Yuh! Yazıklar olsun, hakkım varsa haram olsun! O bir fani, atamayla görev yapıyor, yarın emekli olacak, unutulacak, halbuki benim eserlerim yüzyıllarca yaşayacak. Farkı fark ediyor musunuz? Türk'ün binlerce yıllık tarihindeki tek hicivciyim, hatta tüm zamanların en iyi kalemiyim. Saygısına, sevgisine, selamına ihtiyacım yok, gölge etmesin, başka ihsan istemem. Şerefim üzerine yemin ederim, kişisel kinini kusuyor. Bu mevzuyu öğrenmeden önce birisi ona kurşun atsa, vallahi billahi göğsümü siper ederdim. İşin vahametini anlıyor musunuz? Bırakın onu, bir başka muvazzaf subaya, twitter'da, kitaplarımda hakaretamiz tek bir sözcük sarf ettiysem dünyanın en aşağılık insanı olayım, nefes almak nasip olmasın! Erişime kapatılmasını istediği linklerde eski istihbaratçıları eleştirmiştim. Haksız mıyım? 15 temmuzdan sonra Hanya ile Konya görüldü, MİT dahil teşkilatlarda esaslı temizlik yapıldı, ilk kez terörün üstüne gidildi. Maşallahımız var, iyi yoldayız, inşallah kökünü kazıyacağız. Muvazzaflığımda evime giren istihbaratçılar yüklü para çalmışlar, tasarrufu teşvik toptan uçmuş. Bunu ben söylemiyorum, lojmanda benle kalan annem anlatıyor, hacıdır, Kur'an'a el bassın, durumu izah etsin. Twitter mesajları silmemiş, normal bulmuş, lakin ben hepsini yok ettim, o kişiyi övdüğüm satırları dahi sildim. Hayatımda görmediğim, parafe atmadığım evrakı basına sızdırdığım gerekçesiyle gıyaben askeri mahkemeye verilmişim. Muhakkik albay geldi, soruşturdu, sana komplo kurulmuş dedi, haberdar oldum. İstihbaratçılık bu mudur? Ciğerlerim kebap olmuş, feryat etmişim, yüzde bir milyar haklıyım, neden kızıyorsun? Bana saldırmak için bahane arama, dilinin altındaki baklayı çıkar. Ucunda ölüm olsa yalan konuşmam, en fazla susarım. Doğruyu konuşmak için iki kişi gerekir: Doğru söyleyen, doğru dinleyen.
Coni 15 Nisan 2005'de doğdu, kanaryanın azami yaş haddini çoktan aştı, onu terk etmeyeceğim, helvasını yer yemez bu ülkeden kaçacağım. Tek amacım var: Çılgınca okumak ve yazmak istiyorum, İngilizce olarak kaleme alacağım 3 eserim var, ikisi komedi resitali, öteki felsefe olacak. İngilizce dağarcığımı en az 50 000 kelimeye çıkartmalıyım, bu meyanda Anglosakson bir ülkeye yerleşmeliyim, didaktik matbuatı harmanlamalıyım. Korkunç bir bilgi açlığı çekiyorum, yabancılar beni tanısalar, yaşam tarzımı görseler şok olurlar, böyle bir Türk'ün olabileceğini düşünemezler. Gece gündüz okuyorum, yazıyorum, bir de spor yapıyorum, halen profesyonel sporcuları kıskandırabilirim.
Projelerim hazır, Coni'den sonra tetiği çekeceğim, tam 16 yaşından beri rüyasını kurduğum üzere yurt dışına fişekleyeceğim. Türkiye'de yaşayacağıma Avustralya, Yeni Zelanda, Kanada ve Güney Afrika'da ölmeyi tercih ederim.
Ben sapına kadar yazarım, düşünce adamıyım, filozofum, bu topraklarda benim gibileri susturuyorlar yahut kan kusturuyorlar. Son üç yılda iki kitabı aynı anda yazdım. Roman yayına hazır, denemelerin redaksiyonuyla uğraşıyorum. Yayıncı bulabileceğimi sanmıyorum, bu ülkede farklı sesleri dışlıyorlar. Olsun, bitireceğim, Türkçe defterini kapatacağım. Yedi kitabımı da Coni ile yazdım, omzumda uyudu veya kafamda makara çekti, bana ilham verdi. Ona çok şey borçluyum, son nefesime kadar bekleyeceğim.
Yazmak istediğim çok şey var ama ifade özgürlüğü ve demokrasi yok. Ayrıca can güvenliğimden endişeliyim, bu toprakları sağ salim terk edebilirsem, o zaman kükrerim. Gelecekte bir gün gelecek, herkes haddini bilecek.
Sap döner, keser döner, gün gelir, hesap döner. Gelgit nedeniyle sular yükselince balıklar karıncaları yer, sular çekildiğinde karıncalar balıkları yer.
Çarşamba, Aralık 20, 2017
Çarşamba, Kasım 29, 2017
Pazar, Kasım 26, 2017
Pazar, Kasım 05, 2017
Pazartesi, Ekim 16, 2017
Cumartesi, Ekim 14, 2017
Pazartesi, Ekim 09, 2017
Cuma, Ekim 06, 2017
Cumartesi, Eylül 23, 2017
Perşembe, Eylül 14, 2017
Pazartesi, Eylül 11, 2017
Cumartesi, Ağustos 26, 2017
Çarşamba, Ağustos 09, 2017
Perşembe, Ağustos 03, 2017
Pazar, Temmuz 16, 2017
Çarşamba, Temmuz 12, 2017
Pazar, Temmuz 09, 2017
Tarihi An
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan cep telefonuyla "Darbecilere teslim olmayın, sokağa çıkın," dedi, doktor arkadaşım ve eşiyle emre uyduk, Kızılay'daki tankçıların üstüne yürümek üzere yola koyulduk ama Etimesgut tanklarının önünü kesmek için yol kapatılmıştı, Koru'ya dahi gidemedik, geri döndük. Ben bu telefon bağlantısı sayesinde yaşıyorum, Tayyip ağama minnettarım.
Perşembe, Temmuz 06, 2017
Twitter'a giremiyorum (06. 07. 2017)
Bugün twitter'a giremedim, "Üzgünüz, Twitter'ın yüklenmesi çok uzun sürüyor," diye bir uyarıyla karşılaşıyorum. İnternetteki tek iletişim yerim orası ve burası olduğu için sizi de bilgilendirdim.
Not: Saat 15.30'da play-store'den indirdiğim twitter'dan giriş yaptım, demek ki cep telefonunda arıza var.
Not: Saat 15.30'da play-store'den indirdiğim twitter'dan giriş yaptım, demek ki cep telefonunda arıza var.
Pazartesi, Temmuz 03, 2017
Pazar, Haziran 25, 2017
Pazar, Haziran 18, 2017
Cumartesi, Haziran 17, 2017
Pazartesi, Haziran 12, 2017
Pazar, Haziran 04, 2017
Salı, Mayıs 30, 2017
Coni'nin yeni adı: ATAKUŞ
Bugünden itibaren Coni'nin adını Atakuş olarak değiştirdim, aslını neslini sorgulamayı da yasakladım; kuşların atası, itiraz istemiyorum.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
I have a terrible hunger for knowledge
I have a terrible hunger for knowledge, I am probably one of the few people who read the most books in Turkey, but I know that I am complete...