Çarşamba, Mart 07, 2018

Dilekçeme Cevap Geldi

Milli Savunma Bakanlığı'na 13 Aralık 2017 tarihinde dilekçe verdim, askeri sosyal tesislere giriş yasağıma itiraz ettim. Cevap MSB'den değil de genelkurmay başkanlığından geldi. Kelalaka! Ben muvazzaf subaylığımda bile sivil otoritenin üstünlüğünü savundum, şimdiyse emekli oldum, sivil aleme karıştım, üstelik kalem erbabıyım, fikir adamıyım, askeriyeyle bağım kalmadı. Hiçbir rütbeli benim amirim, üstüm, astım olamaz, aramızda emir komuta ilişkisi kurulamaz. Bu yanıt MSB'nin ayıbıdır, sivilleşilmediğinin ispatıdır. Ben zabitlerle muhatap olmak istedim mi? Öyle bir niyetim olsaydı, nizamiyeleri karıştırmazdım. Çok ayıp, AKP'yi kınıyorum. Neyse, sosyal hizmetler şube müdürü albayın imzasını taşıyan yanıta geleyim. Dilekçeniz incelenmiştir, denilmiş, askeri tesislerden istifade koşulları belirlidir, uymayanların girişi kurul kararıyla yasaklanabilir, diye vurgulanmış, 8 Aralık 2017'de TSK sosyal tesislerine girişiniz 3 yıl süreyle yasaklanmıştır, yazılmış. Niçin, hangi davranışıma isnaden yaptırım lüzumu hissedilmiş babından teferruata girilmemiş. Ben istedim, oldu, gonuşma lan, türü bir dayılanış denilebilir. Hukuki dayanaktan yoksun, zati hukuk olsa bana bakanlıktan yanıt verilirdi, askerle ne alakam var? Ben kimle kontak kurmuşum, kimle diyaloğa giriyorum? TSK bu hale geldiyse, düşmanca dışlanıyorsam, mensubu olmak istemiyorum, aidiyet bağı hissetmiyorum. O zaman askeri kimlik kartımı, beylik tabancamı ve mermilerimi iade edeyim, bir daha generalle, şunla bunla irtibatımız olmasın, kimse bana ceza vermesin. Bu iş mümkünse, dünyanın en mutlu insanı olurum. Yakamdan düşün, benden uzak durun, kendi ayarınızdaki kişilerle, dişilerle muhatap olun. E-devlet üzerinden cumhurbaşkanına da 1 Ocak 2018'de yazdım, henüz yanıt alamadım. Şimdi anlaşılıyor, beni yanaşıkdüzen eğitiminde sanıyor. Gerçi bu ceza hayatımın en mutlu günlerini yaşamama vesile oldu, çünkü evimin 150 metre ötesinde huri kaynayan salona kaydoldum, kendi yemeğimi hazırlıyorum, bu sayede gece gündüz İngilizce okuyorum, korkunç bir tempoya ulaştım, dağarcığım hızla ilerliyor, fakat akıbete değil niyete bakarım. Bir kere ben adama hakaret etmedim, sövmedim, tam tersine 15 temmuz gecesindeki telefon bağlantısı dolayısıyla methiye düzdüm, kendi kendine heyheylenmiş, twitter mesajımı bahane ederek bana saldırmış. Emekli albay yolluyor, tehdit ediyor, yine de hak arayamıyorum. Niye? Adalet var diye... Şu andan itibaren AKP ile bağımı kopartıyorum, desteğimi kesiyorum. Evet, inkar etmiyorum, 15 temmuza direnilmeseydi, bir gün bile yaşayamazdım, hayatımı Recep Tayyip Erdoğan ve destekçilerine borçluyum ama çorbaya sinek düştü, beni hedef bellediler. Yüzde bir trilyon haklı olduğum davada beni desteklemiyorlar, aksine köstekliyorlar. Peygamber değilim ki okkalı tokadın ardından öbür yanağımı da uzatayım? Türkiye'de ifade özgürlüğü yok, ne yazsam aleyhimde delil diye kullanılır, mecbur susacağım, ancak nokta koymuyorum, nokta nokta ile sonlandırıyorum, zira bu şarkı burada bitmeyecek, bakalım gelecekte kim ne besteleyecek?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Stupidity is constantly increasing

For centuries, geniuses have been murdered and imprisoned, and as a result, their lineages have become extinct, and humanity has regressed i...