BİR RAMAZAN ANISI
Şimdi
cennette midir, cehennemde midir, yoksa Araf'ta dolanıp duruyor mudur, bunu
anca kutsal iblislerim bilir, rahmetli babamın bir jestini unutamıyorum.
İçi dışı bir
olan peder bey alenen şeriatçı olduğunu dile getiren, Kuran'ın emirlerini
birebir uygulayan saf Müslümanlardandı, kaderciydi ve sık sık “Kısmet ise gelir
Hint’ten Yemen’den, kısmet değilse ne gelir elden?” diyordu. Özetle ömrünü ilahiyata adayınca hayata ıska
geçmiş, çulsuz çuvalsız yaşayan bir şahsiyetti. Kendine hayrı yoktu ki bana
harçlık versin yahut lunaparka götürsün; salıncağa binemedim diye şikâyetçi
olduğumu sanmayasınız, sorunlarıma azami ihtimam gösterirdi, yalnızca bir
gerçeği vurguladım. Adam adamdır olmasa da pulu, eşek eşektir atlastan olsa da
çulu, lafını hepimiz biliriz. Mümin babamın bana bıraktığı genetik mirası
maddiyatla değişmem.
Babam,
namıdiğer Tonyalıoğlu Mustafa yaz aylarında beni Kuran kurslarına yolluyordu;
öne arkaya ritmik bir şekilde sallanarak sureler ezberliyordum, Ayetel Kursi
dâhil tüm duaları hıfzetmiştim. Yanılmıyorsam ortaokul üçteydim, ramazanın ilk
üç gününde oruç tuttum. Müminliğime yormayın, geç de olsa niyetliliğimin
sırrını itiraf edeyim: Ara sıra aksileşen annemle yoga düşkünü babam sahura
kalktıklarında sucuklu yumurtaya kaşık sallıyorlar, bense ertesi günkü
kahvaltıda bir ısırımlık francalayı veya tahinli ekmeği vişne reçeline
bandırarak karnımı doyuruyordum. İftar sofrası daha tatminkârdı, lakin her gün
iki-üç maç yapan ve arta kalan zamanlarda haymana beygiri gibi dolaşan bir
bünye kuşkusuz bir sahanlık yemekten fazlasına ihtiyaç duyar, yoksa iğne yutmuş
ite döner. Eh, yalayıcı dilim var, diye, onların teflon tavadaki artıklarını sıyıracak
hâlim yoktu. İşte bu ahval ve şerait içinde bir çözüm geliştirmiş, sucuklu
yumurta yemek için oruca niyetlenmiştim. Pederle valideye, “Kerem buyurun, ben
de oruç tutacağım,” dedim. Kuşkulu annemin keyifsizliği gözümden kaçmadı, “Kıçı
kırık hâlinle kokorozlanıyorsun, korkuluğa döner, kıpırdayamazsın,” der
gibilerden bakıyordu. İyimser babam korsesini gevşetti, bir yudum su içti ve
“Oruç siyah ipliğin beyaz iplikten ayırt edilebildiği an başlar, akşam alaca
karanlık başlangıcında biter; başın
döner ya da miden bulanırsa derhâl orucu bozmalısın,” dedi, bir nevi koşullu
okeylemişti. O coşkuyla bismillah çektim, imsakiye cetvelini cebime koydum ve o
akşam teravih namazına gittim. Kuş sütünden başka her şeyin bulunduğu üç
gecelik ziyafet bana yetti ve oruçlu günlerime noktayı koydum, fakat bana sık
sık, "İleride etkili makamlara gelebilirsen, Hazreti Ömer adaletini
uygularsın, sende bu cevher var," babından gaz veren meteliksiz babam çok
duygulanmıştı, içi içine sığmıyordu. Sevinçli bir yüzle, “Sana sürprizim var,”
dedi ve tuttu, beni bir ikindiüstü Giresun'un en işlek caddesi olan Deppoy'a
götürdü. Postane'nin çaprazında haşmetli bir lokanta vardı; karşıdan karşıya
geçtik ve hoppadak içeri girdik. Öteden beriden gelen şahıslar iftar için
rezervasyon yaptırıyorlardı; kokulanan havayı teneffüs edince şaşakalmış, aval
aval sağıma soluma bakınıyordum. Ben niyetsizdim ama serinkanlılığını muhafaza
eden velinimetim oruçluydu ve iştahını iftariyelik yiyeceklere ve sahurluk
sucuğa saklıyordu. Babam, namıdiğer Mustafa bin Emin seferi olduğunda bile
orucunu kaçırmazdı, benim namıma beyaz önlüklü komiye tereyağlı döner,
hünkârbeğendi, tarhana çorbası ve tulumba tatlısı siparişi verdi. Bittabi
oburlaştım, siyahımtırak kâsedeki çorbamın üzerine limon sıktım, kaşık kaşık içtim,
iri iri lokmaları kaygısızca atıştırdım, peşkirle ellerimi sildim. Cömertleşen
peder sağ olsun, o güne dek döner yememiştim; bana öyle lezzetli geldi ki tarif
edemem, ağzımın şapırtısı on metre öteden duyuluyordu; hayvansal gıdaların en
iyisi sanmıştım. Gerçi sonraki yıllarda bin misli leziz taamların tadına baktım
ama o porsiyondan aldığım haz başkaydı, açıkçası tadı damağımda kaldı, Mc
Donalds’ın bin hamburgerine yeğlerim.
Özcesi oruç
tutunca voliyi vurmuştum ama iki hırtı, bir pırtı olan hayırsever babamın o
masraflı faturayı nasıl ödeyebildiğini hâlâ düşünüp duruyorum. Muzafferane
tavırlarını gören bir ekonomist onu kodaman sanır; muhtemelen kumbaramdaki elli
kuruşu çalmıştır yahut IMF’den yüklü bir kredi almıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder