Yazar, trader, horgeneral, Türk Silahsız Kuvvetleri Başkomutanı, Yokluk Fonu reisi, Hıyanet İşleri Başkanı, kuş pezevengi, düş hekimi, hayal taciri, borsa peygamberi, parayolları genel müdürü, parabulucu, kültür aristokratı, üstün korkaklık madalyası, beyaz zenci, haymatlos, tektuşconi, heccav, beisicumhur, meritokrasi, ekomünist, futbolog, sütkolik, arbitraj, satranç, snooker, müzik, briç, body building, kafes dövüşü. Yedi kitabımı da google.books'a yükledim.
Cuma, Mayıs 27, 2016
Dağ Gibi Adamım, Arkamda Ağrı Dağı Var, Breh Breh!
Teğmenken Doğubayazıt İlçe J. Komutanlığında staj yaptım. Arkamda Ağrı Dağı var, 3200 rakımlı tepede ve 4100'deki kamplarda Fransız hatunların koynuna girmezseniz donabilirsiniz. Haspalar öyle ateşliler ki buram buram terliyorsunuz. Yanınızda mesir macunu getirmeniz gerekir, yoksa Türk erkeğinin şanını ayaklar altına alırsınız, gavura madara olursunuz.
Bu Poz Sahtekarlığımın Kanıtıdır
GATA'da sınıf değiştirmek (Kulak kireçlenmesinden dolayı) için heyet muayenesine girdim, mecburen hasta gibi yattım, yan odada J. teşkilatının namlı komutanlarından birinin odasında böyle poz verdim. Bana kim çelenk getirir? Ölsem bir Coni ağlar, kalanı zil takıp oynar.
Bazen Kupayı, Çoğu Zaman Babayı Aldım
Kahpe felek, kimine kavun, kimine kelek! Askeriyede istikrarlı bir yaşam sürdüm, başarısızlık grafiğim hep arttı, benle rekabete girenlere fark attım, sonuçta çoğunlukla babayı aldım, fakat kupayı aldığım da oluyordu.
Kuleli'de
Birkaç kelle (Bunlar arasında komutanlarım da vardı) süper futbolcu olacağımı söylüyordu, duran toplara (Nonoşlar hariç) çok iyi vuruyordum, artistik çalım da üstüme yoktu ama hepsi havacıva!
Öcüye Benzemişim
Kamuflaj yapayım derken işin bokunu çıkarmışım, öcüye benzemişim. Menteş Kampı'nda gece eğitimine çıkıyoruz, çadırlarda cibinlikler olmasaydı sivrisinekler anamızı sikebilirdi.
Jön Vaziyetleri
Sanki çok güneş vardı da güneş gözlüğü takıyordum. Rayban denilen zımbırtıya servet verdim, ah akılsız başım, gitti benim maaşım!
Doğa Gezisi
Çılgın Fatoş beni dağlara, taşlara götürüyordu, yani münasebetsizliklerimizi düpedüz anlatsam apışırsınız. Ağaçta, İstiklal Savaşı'ndan kalan topun içinde, karların üstünde, ... akıl almaz yerlerde yiyiştik. Üçüncü dereceden ahlaksızım, hatta türevim alındı.
Tempram ve Ben
Şu 17 EK 724 plakalı Tempra'mın dili olsa ve indibindi alemlerimi anlatsa insan içine çıkamam, haybeye Reziliazam olmadım.Arsızlıkta ekol yarattım, yuhlar olsun bana!
Vücut Geliştirmeye Heveslendiğim Günler, Üsteğmendim
O çağlarda anormal spor yapıyordum, sabahleyin 5 km. koşuyordum, akşamları bir saat ağırlık çalışıyordum. Pazar günleri dinlenme günüm olmasına rağmen 10 km. koşuyordum. Vay anasını sayın seyirciler!
Hz. Horgeneral (S.A.S) Efendimiz
Üsteğmendim, belki de yüzbaşıydım, henüz Horgeneralliğe terfi etmemiştim ama tüyoyu almıştım, Türk Silahsız Kuvvetleri Başkomutanlığına atanma emrini bekliyordum.
Trabzonlu Metin ile Menteş Kampında
Trabzonlu Metin ile Menteş Kampı'nda poz vermişiz. Ne maksatla, ne zaman, nerede? Bu soruların yanıtını anca totemuteala verebilir.
Mutlu Aile Tripleri
Babamın sulbünden gelen herifçioğlu, annem ve ben, namıdiğer Hz. Horgeneral (S.A.S.) efendiniz Giresun Kalesi'ni tavaf ediyor.
Perşembe, Mayıs 26, 2016
Yazar Bozuntusuna Yanıtım
Bir vatandaş, birisi İngilizce olmak üzere iki master yapmış, doktora tezini de vermiş, fiyaka satıyor, kendini kültürlü bir zat sanıyor. İngilzice tezini e-book olarak yayımlatmak istemiş, Alamanistan'da konuşlu bir yayıncıyla kontak kurmuş, gönderilen sözleşme metninden işkillenmiş, bana fikrimi sordu, "Acaba kazıklanır mıyım?" dedi.
Ben de maille aynen şöyle yanıtladım: "Abidik gubidik soru soruyorsun. Bence cin olmadan şeytan çarpıyorsun. Benim milyarda birim kadar yazarlık kabiliyetin olsaydı ve hasbelkader birkaç ürün patlatsaydın, herhalde servet isteyecektin, bense hapse girmediğim için seviniyorum, basım masraflarını karşılayan ve yayımlayan yayımcı buldum diye gururlanıyorum.
Ben de maille aynen şöyle yanıtladım: "Abidik gubidik soru soruyorsun. Bence cin olmadan şeytan çarpıyorsun. Benim milyarda birim kadar yazarlık kabiliyetin olsaydı ve hasbelkader birkaç ürün patlatsaydın, herhalde servet isteyecektin, bense hapse girmediğim için seviniyorum, basım masraflarını karşılayan ve yayımlayan yayımcı buldum diye gururlanıyorum.
Abuk subuk karalamalarını, daha doğrusu hırsızlamalarını kitap sanıyorsun. üst üste elli kitabı koyuyorsun, birer paragraf alıntılıyorsun, dipnotta atıfta bulunuyorsun, eser yarattım sanıyorsun. Tüm master ve doktora tezleri deli saçmasıdır. Gerçek yazar, öhö öhö, kendisi üretir, çıkar beklemez, hapse girmemekle teselli bulur.
Profesörlerin yüzde doksan dokuzunun zırcahl olduğu bir ülkede başka ne diyebilirim? Ne söylersen söyle, karşındakinin algı menzilini aşamazsın. Gafile kelam, nafile kelam!
Gelmiş geçmiş en iyi Türk yazarını, namıdiğer kültür aristokratını oku, feyiz al, kültürlen.
Profesörlerin yüzde doksan dokuzunun zırcahl olduğu bir ülkede başka ne diyebilirim? Ne söylersen söyle, karşındakinin algı menzilini aşamazsın. Gafile kelam, nafile kelam!
Gelmiş geçmiş en iyi Türk yazarını, namıdiğer kültür aristokratını oku, feyiz al, kültürlen.
Si yu leytır.
Şenol Onay Horgeneral & Reziliazam & Errorist & Deliminatör Türk Silahsız Kuvvetleri Başkomutanı
Cumartesi, Mayıs 14, 2016
PKK'lılara Mesaj
Youtube'de PKK'lılara ait videoları izledim, altlarına şöyle bir yorum patlattım: "En iyi PKK'lı ölü PKK'lıdır, diyorum. Buna rağmen PKK'lıları silahsız, savunmasız vaziyette, mesela derede çimerken yakalasam tek bir kurşun sıkmam. Hayır, kendi mertliğimi vurgulamıyorum, PKK'lıların sivillere yönelik bombalı saldırılarının nasıl bir alçaklık olduğunu anlatıyorum. Sizde hiç mi beyin yok? Bu vahşete niçin isyan etmiyorsunuz, APO gibi şabanın peşinden gidiyorsunuz? ABD peyk devletler kuruyor, petrol havzasını kontrol ediyor. Türkiye bağımsız bir devlet olsaydı, en azından ABD'den ayrılsaydı hepiniz çil yavrusu gibi dağılırdınız, kaçacak ve sıçacak delik arardınız."
Perşembe, Mayıs 05, 2016
Pazartesi, Mayıs 02, 2016
Coni, 2 Mayıs 2016, Ankara.
Euro/USD paritesi twitter hesabımdan ilan ettiğim üzere 1.15'i aştı, 1.1533 çalıştı, ben zevkten kurabiye gibi dağıldım, kuş beyinli Coni uyukluyor.
Pazartesi, Nisan 25, 2016
Cuma, Nisan 22, 2016
BİR RAMAZAN ANISI (Reziliazam'dan alıntıdır, hiçbir yerde yayımlanamaz,)
BİR RAMAZAN ANISI
Şimdi
cennette midir, cehennemde midir, yoksa Araf'ta dolanıp duruyor mudur, bunu
anca kutsal iblislerim bilir, rahmetli babamın bir jestini unutamıyorum.
İçi dışı bir
olan peder bey alenen şeriatçı olduğunu dile getiren, Kuran'ın emirlerini
birebir uygulayan saf Müslümanlardandı, kaderciydi ve sık sık “Kısmet ise gelir
Hint’ten Yemen’den, kısmet değilse ne gelir elden?” diyordu. Özetle ömrünü ilahiyata adayınca hayata ıska
geçmiş, çulsuz çuvalsız yaşayan bir şahsiyetti. Kendine hayrı yoktu ki bana
harçlık versin yahut lunaparka götürsün; salıncağa binemedim diye şikâyetçi
olduğumu sanmayasınız, sorunlarıma azami ihtimam gösterirdi, yalnızca bir
gerçeği vurguladım. Adam adamdır olmasa da pulu, eşek eşektir atlastan olsa da
çulu, lafını hepimiz biliriz. Mümin babamın bana bıraktığı genetik mirası
maddiyatla değişmem.
Babam,
namıdiğer Tonyalıoğlu Mustafa yaz aylarında beni Kuran kurslarına yolluyordu;
öne arkaya ritmik bir şekilde sallanarak sureler ezberliyordum, Ayetel Kursi
dâhil tüm duaları hıfzetmiştim. Yanılmıyorsam ortaokul üçteydim, ramazanın ilk
üç gününde oruç tuttum. Müminliğime yormayın, geç de olsa niyetliliğimin
sırrını itiraf edeyim: Ara sıra aksileşen annemle yoga düşkünü babam sahura
kalktıklarında sucuklu yumurtaya kaşık sallıyorlar, bense ertesi günkü
kahvaltıda bir ısırımlık francalayı veya tahinli ekmeği vişne reçeline
bandırarak karnımı doyuruyordum. İftar sofrası daha tatminkârdı, lakin her gün
iki-üç maç yapan ve arta kalan zamanlarda haymana beygiri gibi dolaşan bir
bünye kuşkusuz bir sahanlık yemekten fazlasına ihtiyaç duyar, yoksa iğne yutmuş
ite döner. Eh, yalayıcı dilim var, diye, onların teflon tavadaki artıklarını sıyıracak
hâlim yoktu. İşte bu ahval ve şerait içinde bir çözüm geliştirmiş, sucuklu
yumurta yemek için oruca niyetlenmiştim. Pederle valideye, “Kerem buyurun, ben
de oruç tutacağım,” dedim. Kuşkulu annemin keyifsizliği gözümden kaçmadı, “Kıçı
kırık hâlinle kokorozlanıyorsun, korkuluğa döner, kıpırdayamazsın,” der
gibilerden bakıyordu. İyimser babam korsesini gevşetti, bir yudum su içti ve
“Oruç siyah ipliğin beyaz iplikten ayırt edilebildiği an başlar, akşam alaca
karanlık başlangıcında biter; başın
döner ya da miden bulanırsa derhâl orucu bozmalısın,” dedi, bir nevi koşullu
okeylemişti. O coşkuyla bismillah çektim, imsakiye cetvelini cebime koydum ve o
akşam teravih namazına gittim. Kuş sütünden başka her şeyin bulunduğu üç
gecelik ziyafet bana yetti ve oruçlu günlerime noktayı koydum, fakat bana sık
sık, "İleride etkili makamlara gelebilirsen, Hazreti Ömer adaletini
uygularsın, sende bu cevher var," babından gaz veren meteliksiz babam çok
duygulanmıştı, içi içine sığmıyordu. Sevinçli bir yüzle, “Sana sürprizim var,”
dedi ve tuttu, beni bir ikindiüstü Giresun'un en işlek caddesi olan Deppoy'a
götürdü. Postane'nin çaprazında haşmetli bir lokanta vardı; karşıdan karşıya
geçtik ve hoppadak içeri girdik. Öteden beriden gelen şahıslar iftar için
rezervasyon yaptırıyorlardı; kokulanan havayı teneffüs edince şaşakalmış, aval
aval sağıma soluma bakınıyordum. Ben niyetsizdim ama serinkanlılığını muhafaza
eden velinimetim oruçluydu ve iştahını iftariyelik yiyeceklere ve sahurluk
sucuğa saklıyordu. Babam, namıdiğer Mustafa bin Emin seferi olduğunda bile
orucunu kaçırmazdı, benim namıma beyaz önlüklü komiye tereyağlı döner,
hünkârbeğendi, tarhana çorbası ve tulumba tatlısı siparişi verdi. Bittabi
oburlaştım, siyahımtırak kâsedeki çorbamın üzerine limon sıktım, kaşık kaşık içtim,
iri iri lokmaları kaygısızca atıştırdım, peşkirle ellerimi sildim. Cömertleşen
peder sağ olsun, o güne dek döner yememiştim; bana öyle lezzetli geldi ki tarif
edemem, ağzımın şapırtısı on metre öteden duyuluyordu; hayvansal gıdaların en
iyisi sanmıştım. Gerçi sonraki yıllarda bin misli leziz taamların tadına baktım
ama o porsiyondan aldığım haz başkaydı, açıkçası tadı damağımda kaldı, Mc
Donalds’ın bin hamburgerine yeğlerim.
Özcesi oruç
tutunca voliyi vurmuştum ama iki hırtı, bir pırtı olan hayırsever babamın o
masraflı faturayı nasıl ödeyebildiğini hâlâ düşünüp duruyorum. Muzafferane
tavırlarını gören bir ekonomist onu kodaman sanır; muhtemelen kumbaramdaki elli
kuruşu çalmıştır yahut IMF’den yüklü bir kredi almıştır.
Çarşamba, Nisan 20, 2016
Kızılay- İzmir Caddesi- Etichet Mağazası
Kızılay İzmir Caddesi’ndeki Etichet isimli ayakkabı mağazasından 30.03.2016 tarihinde 124.40 TL. karşılığında bir çift ayakkabı aldım ve çıkarken giydim. Ne var ki yürürken sağ ayağımın dış bölgesinde şiddetli basınç oluştu, 300-500 metrelik yürüyüşten sonra öyle bir acı oluştu ki sağ ayakkabının değiştirilmesi için Etichet mağazasına döndüm, sağ dış parmağım kıpkırmızıydı. Satış elemanları, bilhassa fişi kesen kız çok terbiyesizleşti, "Ürünlerimiz kusursuzdur, yanılıyorsunuz," gibilerden zırladı, "Senin büyüteçle gördüğünün bin mislini duvarın arkasından görebilirim, adabını takın," yollu uyarımla bir nebze yumuşadı, “Kullanılmış mal geri alınmaz, değiştirilmez, kalıba vurulsun, netice alınmazsa fabrikaya yollarız, yanıt bekleriz,” dedi. Müdürü sordum, o herifin yanına vardım, hiçbir şey değişmedi, mecburen kalıp önerisine razı oldum. Ertesi gün gittiğimde arızanın giderilmediğini gördüm, belki de kalıpçıya hiç yollanmamıştı. İkinci safhaya geçtik, haftalarca kimse beni aramadı, 20 Nisan 2016 tarihinde Etichet’teki şirret kızın yanına vardım, fotokopisini paylaştığım kâğıdı (Bende satış fişi de var,) verdi, “Problem tespit edilmemiş, bizim açımızdan yapılacak bir şey yok,” dedi, satıcı delikanlı alaylı bir tonla, “Tüketici Hakem Heyeti’ne başvurabilirsiniz,” dedi. Şirketin incelemesine ait raporda iletişim bilgileri ve adres yoktu, istedim, internetten bulun, denildi. İmzada isim yok, benim adım da yazılmamış, herhalde o kâğıt sahte bir evrak oluyor. Yüzde bir milyon eminim, hatalı imalattı, ancak göz göze göre bana kakaladılar, geri almadılar, sağ tekini değiştirmediler. Çankaya Kaymakamlığı bünyesindeki Tüketici Mahkemesi görevlisi, “Yoğun başvurular dolayısıyla bir buçuk seneden önce netice alınamayacağını söyledi, başka bir ilçedeki Tüketici Mahkemesi’ni tercih etmemi önerdi, güya süreç kısalacakmış. Kıssadan hisse, kusurlu ayakkabıyla dolandırıldım, satış elemanlarının terbiyesizlikleri de caba! Hukuksuzluklar ülkesindeyiz, çoğul üniversite diplomalarım var, beş kitap yazdım, hakkımı arayamıyorum. Aydın takımı ayaktakımınca dolandırılıyor vesselam!
Kızılay- İzmir Caddesi- Etichet Mağazası
Kızılay İzmir Caddesi’ndeki Etichet isimli ayakkabı
mağazasından 30.03.2016 tarihinde 124.40 TL. karşılığında bir çift ayakkabı
aldım ve çıkarken giydim. Ne var ki yürürken sağ ayağımın dış bölgesinde
şiddetli basınç oluştu, 300-500 metrelik yürüyüşten sonra öyle bir acı oluştu
ki sağ ayakkabının değiştirilmesi için Etichet mağazasına döndüm, sağ dış
parmağım kıpkırmızıydı. Satış elemanları, bilhassa fişi kesen kız çok
terbiyesizleşti, "Ürünlerimiz kusursuzdur, yanılıyorsunuz," gibilerden zırladı, "Senin büyüteçle gördüğünün bin mislini duvarın arkasından görebilirim, adabını takın," yollu uyarımla bir nebze yumuşadı, “Kullanılmış mal
geri alınmaz, değiştirilmez, kalıba vurulsun, netice alınmazsa fabrikaya
yollarız, yanıt bekleriz,” dedi. Müdürü sordum, o herifin yanına vardım, hiçbir
şey değişmedi, mecburen kalıp önerisine razı oldum. Ertesi gün gittiğimde
arızanın giderilmediğini gördüm, belki de kalıpçıya hiç yollanmamıştı. İkinci
safhaya geçtik, haftalarca kimse beni aramadı, 20 Nisan 2016 tarihinde Etichet’teki
şirret kızın yanına vardım, fotokopisini paylaştığım kâğıdı (Bende satış fişi
de var,) verdi, “Problem tespit edilmemiş, bizim açımızdan yapılacak bir şey
yok,” dedi, satıcı delikanlı alaylı bir tonla, “Tüketici Hakem Heyeti’ne başvurabilirsiniz,”
dedi. Şirketin incelemesine ait raporda iletişim bilgileri ve adres yoktu,
istedim, internetten bulun, denildi. İmzada isim yok, benim adım da yazılmamış,
herhalde o kâğıt sahte bir evrak oluyor. Yüzde bir milyon eminim, hatalı
imalattı, ancak göz göze göre bana kakaladılar, geri almadılar, sağ tekini değiştirmediler.
Çankaya Kaymakamlığı bünyesindeki Tüketici Mahkemesi görevlisi, “Yoğun
başvurular dolayısıyla bir buçuk seneden önce netice alınamayacağını söyledi,
başka bir ilçedeki Tüketici Mahkemesi’ni tercih etmemi önerdi, güya süreç kısalacakmış.
Kıssadan hisse, kusurlu ayakkabıyla dolandırıldım, satış elemanlarının
terbiyesizlikleri de caba! Hukuksuzluklar ülkesindeyiz, çoğul üniversite
diplomalarım var, beş kitap yazdım, hakkımı arayamıyorum. Aydın takımı ayaktakımınca dolandırılıyor vesselam!
Cuma, Nisan 15, 2016
Çarşamba, Mart 30, 2016
Pazartesi, Şubat 29, 2016
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
Errorist
Errorist is very funny, I am in a laughing coma, it was my third satirical novel, when I finish this one I will start translating my essays....