06/06/2015

Gazilerle Niyaziler'den Bir Paragraf (Her Hakkı saklıdır, Hiçbir Yerde Yayımlanamaz)

Yolcu yolunda gerek diyerek kendimizi dolambaçlarla dolu dağlara vurduk. Arazide keklik gibi uçan, geyik gibi seken, lakin vergi beyannamelerini düzenledikleri zamanlar haricinde vatandaş oldukları unutulan genç emekçilerle, bir önceki gecenin fuhuş, eğlence ve bilumum müptelası oldukları keyfiyetin yorgunluğunu Boğaziçi’ndeki yalılarında atmaya çalışan fasarya vatanseverlerin vatanını savunmaya gidiyorduk. Vatanın, egemenlik için savaşırken rençperler ile işçilerin, kaymağını yemeye gelince bankerlerin olduğunu o ana kadar hiç dert edinmemiştim. Şu dağlar var ya şu dağlar! İnsanı zottirikleştiriyor, zıbıdıklığını tasdikletiyor, diyeyim, artık gerisini siz çakın. Babalarının parasıyla özel üniversitelerde yahut vakıf mekteplerinde tahsil yapan mirasyedilerin canları sıkılınca, maksat spor olsun babından dağcılık branşını seçip akrobatik figürler yapmaları başka, kaşlarının üzerindeki bitlerle, iki kilo kuru fasulye yiyenlerden fazla osurarak, tabanları şişene kadar yürümek bambaşkaydı. Tolga ile komiserim, bitlerle pirelerle âdeta arkadaş olmuşlar, akreplerle yılanlardan korunma meselesinde uzmanlaşmışlardı. Uyku tulumlarında yatıyorlar ve çevreye kazdıkları minik siperlere döşedikleri plastik boruların içini gazyağıyla doldurarak akrep tehlikesini bertaraf ediyorlardı. Kumanyalarını tasarruflu kullanabilmek yahut gıda takviyesi yapabilmek uğruna gerektiğinde yılan veya kurbağa yiyen o şahıslarla aynı havayı teneffüs ettiğim için böbürleniyordum. Sportif becerileri itibarıyla sıfırın altında seksen derecelik potansiyele sahip çıtkırıldım dağcılar gibi kebap yaparak değil, her an pusuya düşebileceğimizi yahut mayına basabileceğimizi düşünerek ihtiyatla adımlıyorduk.

Not: Gazilerle Niyaziler'i yeniden yazdım, bin misli güzelleştirdim, ancak ikinci baskısını yapacak yayımcı bulabilir miyim?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder