Yazar, trader, horgeneral, Türk Silahsız Kuvvetleri Başkomutanı, Yokluk Fonu reisi, Hıyanet İşleri Başkanı, kuş pezevengi, düş hekimi, hayal taciri, borsa peygamberi, parayolları genel müdürü, parabulucu, kültür aristokratı, üstün korkaklık madalyası, beyaz zenci, haymatlos, tektuşconi, heccav, beisicumhur, meritokrasi, ekomünist, futbolog, sütkolik, arbitraj, satranç, snooker, müzik, briç, body building, kafes dövüşü. Yedi kitabımı da google.books'a yükledim.
Pazar, Nisan 15, 2018
Coni 14 yaşına girdi
Coni 15 Nisan 2005 şafağında doğdu,o batındaki beş yavrunun en çirkiniydi, ancak tavırları bambaşkaydı, elliden fazla kanaryam oldu, onun gibisini görmedim, hepsini elden çıkarttım, Coni'yi alıkoydum. Ne isabetli kararmış, bugün itibarıyla aynı çatı altında 13 tane 365 günü geride bıraktık. İyi ki varsın oğlum, bana ilham verdin, 7 kitabı birlikte yazdık.
Cumartesi, Nisan 14, 2018
Perşembe, Nisan 12, 2018
Pazartesi, Nisan 09, 2018
Pazartesi, Nisan 02, 2018
Pazar, Nisan 01, 2018
Perşembe, Mart 29, 2018
Salı, Mart 27, 2018
Pazartesi, Mart 26, 2018
Perşembe, Mart 22, 2018
Salı, Mart 20, 2018
Cumartesi, Mart 17, 2018
Salı, Mart 13, 2018
Pazartesi, Mart 12, 2018
Cuma, Mart 09, 2018
Coni'nin Tedavisi
Bu akşam tam 11 tane 24 saat geçti, Coni'nin sağ ayağı düzelmedi, karnına çekiyor, tek bacak üstünde yaşıyor. İştahı iyi, ancak zıplama, uçuş sorunu yüzünden fazla yiyemiyor. Bu yüzden sabahları 3 saat kucağıma alıyorum, eşofmanımı kat kat kıvırıyorum, onu yerleştiriyorum, kitap okuyorum, belirli aralıklarla Antepfıstığı, elma, ekmek veriyorum. Akşamüzeri zaten bana geliyor, onu yormamak için kafesten alıyorum, sabahki ortama dönüyorum, fakat rahatsız olmasın diye lambayı yakmıyorum, kulaklıkla radyo dinliyorum. Coni uyuyunca onu yorganımın tepe noktasına yerleştiriyorum, bilgisayarı açıyorum, orada çalışıyorum. Uyku vaktine kadar Coni yatağımda yatıyor, hiç kıpırdamadığı için bacağı acımıyor, çünkü baskı olmuyor. Nasılsa ben günün ilk ışıklarıyla uyanıyorum, bu geceden itibaren Coni'yi geceleyin kafesine bırakmayacağım, yatağımın yanındaki karton kutunu üstündeki battaniyenin içinde uyutacağım. Spor salonuna gidişimle dönüşüm, duşu, alışverişi dahil bir saat sürüyor. Bu süre zarfında kafesine hapsediyorum, diğer 23 saat boyunca azami özen gösteriyorum, yeryüzünün en iyi baytarı oluyorum. Daha ne yapabilirim? Evladımı son nefesine kadar bekleyeceğim. Çok üzülüyorum ama matem için vaktim yok, ancak köpek, tavuk, keçi vs hayvan alış planıma şüpheyle bakıyorum, galiba bir daha pet almam, çünkü hayli duygusal yapım zihnimi sarsıyor, sokak kedisi, köpeği, kuşu, ... için dahi efkarlanıyorum. Mesela mahallemizin kedilerine hemen her gün tavuk köfte, salam filan veriyorum, hepsi yabani, fakat benle kanka oldular, benden başka herkesten kaçıyorlar, beni yüz metreden görüyorlar, önüme hopluyorlar, elbet mıncıklıyorum. Aramızda bağ oluştu, karakız hamile kalmış, nereye yavrulayacak, nasıl irtibat kuracağız? Hayvan işi bana göre değil, yıpranıyorum, konsantrasyonumu kaybediyorum.
Çarşamba, Mart 07, 2018
Dilekçeme Cevap Geldi
Milli Savunma Bakanlığı'na 13 Aralık 2017 tarihinde dilekçe verdim, askeri sosyal tesislere giriş yasağıma itiraz ettim. Cevap MSB'den değil de genelkurmay başkanlığından geldi. Kelalaka! Ben muvazzaf subaylığımda bile sivil otoritenin üstünlüğünü savundum, şimdiyse emekli oldum, sivil aleme karıştım, üstelik kalem erbabıyım, fikir adamıyım, askeriyeyle bağım kalmadı. Hiçbir rütbeli benim amirim, üstüm, astım olamaz, aramızda emir komuta ilişkisi kurulamaz. Bu yanıt MSB'nin ayıbıdır, sivilleşilmediğinin ispatıdır. Ben zabitlerle muhatap olmak istedim mi? Öyle bir niyetim olsaydı, nizamiyeleri karıştırmazdım. Çok ayıp, AKP'yi kınıyorum.
Neyse, sosyal hizmetler şube müdürü albayın imzasını taşıyan yanıta geleyim. Dilekçeniz incelenmiştir, denilmiş, askeri tesislerden istifade koşulları belirlidir, uymayanların girişi kurul kararıyla yasaklanabilir, diye vurgulanmış, 8 Aralık 2017'de TSK sosyal tesislerine girişiniz 3 yıl süreyle yasaklanmıştır, yazılmış.
Niçin, hangi davranışıma isnaden yaptırım lüzumu hissedilmiş babından teferruata girilmemiş. Ben istedim, oldu, gonuşma lan, türü bir dayılanış denilebilir. Hukuki dayanaktan yoksun, zati hukuk olsa bana bakanlıktan yanıt verilirdi, askerle ne alakam var? Ben kimle kontak kurmuşum, kimle diyaloğa giriyorum? TSK bu hale geldiyse, düşmanca dışlanıyorsam, mensubu olmak istemiyorum, aidiyet bağı hissetmiyorum. O zaman askeri kimlik kartımı, beylik tabancamı ve mermilerimi iade edeyim, bir daha generalle, şunla bunla irtibatımız olmasın, kimse bana ceza vermesin. Bu iş mümkünse, dünyanın en mutlu insanı olurum. Yakamdan düşün, benden uzak durun, kendi ayarınızdaki kişilerle, dişilerle muhatap olun. E-devlet üzerinden cumhurbaşkanına da 1 Ocak 2018'de yazdım, henüz yanıt alamadım. Şimdi anlaşılıyor, beni yanaşıkdüzen eğitiminde sanıyor. Gerçi bu ceza hayatımın en mutlu günlerini yaşamama vesile oldu, çünkü evimin 150 metre ötesinde huri kaynayan salona kaydoldum, kendi yemeğimi hazırlıyorum, bu sayede gece gündüz İngilizce okuyorum, korkunç bir tempoya ulaştım, dağarcığım hızla ilerliyor, fakat akıbete değil niyete bakarım. Bir kere ben adama hakaret etmedim, sövmedim, tam tersine 15 temmuz gecesindeki telefon bağlantısı dolayısıyla methiye düzdüm, kendi kendine heyheylenmiş, twitter mesajımı bahane ederek bana saldırmış. Emekli albay yolluyor, tehdit ediyor, yine de hak arayamıyorum. Niye? Adalet var diye... Şu andan itibaren AKP ile bağımı kopartıyorum, desteğimi kesiyorum. Evet, inkar etmiyorum, 15 temmuza direnilmeseydi, bir gün bile yaşayamazdım, hayatımı Recep Tayyip Erdoğan ve destekçilerine borçluyum ama çorbaya sinek düştü, beni hedef bellediler. Yüzde bir trilyon haklı olduğum davada beni desteklemiyorlar, aksine köstekliyorlar. Peygamber değilim ki okkalı tokadın ardından öbür yanağımı da uzatayım? Türkiye'de ifade özgürlüğü yok, ne yazsam aleyhimde delil diye kullanılır, mecbur susacağım, ancak nokta koymuyorum, nokta nokta ile sonlandırıyorum, zira bu şarkı burada bitmeyecek, bakalım gelecekte kim ne besteleyecek?
Türk milyarder sayısında müthiş artış
Dolar milyarderleri listesi açıklanmış. Geçen yıl (2017) Türk dolar milyarderi 31'den 40'a fırlamış. O süreçte örtülü devalüasyon yapıldı, konsorsiyumdakiler kayrıldı diyorum, sesimi duyuracak platform bulamıyorum. Twitter'da kaç kere vurguladım, "dış güçlerin ekonomik saldırısı" safsatasına kanmayın dedim, elbet ayvayı yedim, hukuk dışı tehdit ve tacize maruz kaldım, vergilerimle ayakta kalan yuvamdan (orduevi ve TSK Spor Okulu,) kovuldum, başvurularım yanıtlanmadı. İşin esbabımucibesi şimdi anlaşılıyor mu? Öküz altında buzağı arıyorlar, çünkü akıllı, bilgili, dürüst, namuslu adamı tanıyorlar, daha doğrusu malum odaklardan talimat alıyorlar. Onlar kim, zeka parıltısını takdir etmek kim? Fırsatını bulsalar beni şişleyecekler, zaman ve zemin uygun olursa onu da yaparlar. Yazık, şu halka acıyorum, çok parlak beyinler var ama şu karambolde kayboluyorlar, asimile ediliyorlar. Hükümetin söylemlerine zerre inanmıyorum, çünkü benim otuz senelik felsefemi savunuyorlar, neredeyse yüzde yüz benle mutabık kalıyorlar, siyasetten ekonomiye, dış politikadan tarihe, ... bakışımız tıpatıp benziyor. İki yüzlü davranıyorlar, aksi olsaydı ben şu konjonktürün en makbul portrelerinden biri olurdum, halbuki hedef alındım, makul bir kanıt bulunamadığı için tehdit edildim. Derdimi Marko Paşa'ya mı anlatacağım? Hak, hukuk yok, uygulamalar keyfi, günlük yaşanılıyor, dünün yanlışları bugünün doğruları sayılıyor. İfademe mim koyun, toplumsal cinnet geçiriyoruz, memleket açık hava tımarhanesine döndü.
Coni'nin Kafesindekiler
Kapıdan itibaren saat yelkovanı istikametinde sıralıyorum: Alttaki iki yemlikte kanarya yemi var, üsttekileri yazıyorum: Beyaz kapta haşlanmış yumurta (akı ve sarısı), banyoluk, elma, sulukta taze su, rendelenmiş Antepfıstığı (En sevdiği yiyecek, tam önünde duruyor,),kanarya kumu, üç saatte bir tazelediğim ekmek, yem.
Evladımın sağ ayağındaki problem sürüyor, umutla bekliyorum. Bazen kafesin altında dinlendiği için gazeteleri birkaç saatte bir değiştiriyorum. Aslında yuva astım, içine keçe kılı, pamuk doldurdum, yani kuşçunun verdiği zımbırtıya takviye yaptım, kuştüyü yatak hazırladım, ne yazık ki Coni yatmadı. Ballıkta bal vermiyorum, çünkü sakat bacağına dolanabilir, zaten sağ gözüne katarakt indiği için tek gözle idare ediyor, bir de ona çarpmasın, tökezlemesin. Çocukluğundan beri bir gün olsun sektirmediğim marulu da kestim, şu durumda onu engeller, faydasından çok zararı olur.
Salı, Mart 06, 2018
Carcar Spikerlerimiz
Türk spor spikerleri gereksiz konuşuyorlar, futbol, basketbol, güreş, ... fark etmiyor, çoğu saçmalıyor. Misal, boksta Bilgehan Demir var, ha bire abukluyor. Bre zevzek, karşılaşmayı biz de izliyoruz, sus da tadını çıkaralım. Radyodan yayın yapılsa neyse, bizi salak mı sanıyorlar?
Pazartesi, Mart 05, 2018
Pal Station
Turksat radyo istasyonlarını yeniden taratın, bir hafta önce Pal Station adlı bir radyo kuruldu. Bence Metro FM'e ciddi rakip olacak, mükemmel parçalar paylaşılıyor.
Pazar, Mart 04, 2018
Aslan Asker Şvayk'ın Türkçe Çevirisi ve Çevirmen Celal Üster
Aslan Asker Şvayk'ın Türkçede yayımlanan tüm versiyonlarını fi tarihinde okudum. Can Yayınları Celal Üster'in çevirisini bastığında ötekilerin kısaltma olduğunu anladım, çevirmene sempati besledim. Celal Üster İngilizce baskısını aktardığını ön sözde yazmıştı, bahsettiği 752 sayfalık yapıtı buldum, bugün bitirdim. Sözlük kullanmamak için Türkçe nüshasıyla aynı anda okuyorum, bu sayede Celal Üster'i suçüstü yakaladım, kamuoyunu kandırdığına şahit oldum. Bir kere bazı bölümleri atlamış, misal 2.5 sayfayı, 1.5 sayfayı tümden budamış, üstelik metinleri uydurmuş, yerli atasözlerini serpiştirmiş. İnanın, kafasına göre bir kitap yaratmış, İngilizcesinden çok farklıydı, bir yazar olarak sinirlendim. Sen kimsin, kaç paralık adamsın da satırları değiştiriyorsun? Ahlaksızlık tabiri hafif kalır, doğrusunu yazsam başım belaya girer. Ah şu meşe odunum yok mu, nelere kadir, kurdu kuzuya çeviriyor, evelallah çevirmeni de çevirir. Abimiz kafalı birine benziyor, test etmeden hüküm veremem. Yanıma gel Celal, kafatasın beş darbeye dayanırsa helal!
Cuma, Mart 02, 2018
Türk milleti var mı?
Milleti oluşturan unsurların en önemlisi, olmazsa olmazı dil birliğidir, sugötürmez bir gerçek, ancak Türk alfabesi 1 Kasım 1928 tarihinde kabul edildi. Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşundan o zamana kadar hangi dil geçerliydi? Yeni lisanı kim hazırladı? Sipariş bir gömlek gibi giydirildi mi, yoksa Hunluların konuştuğu dil mi getirildi? Türk milleti var mı? Ayıkla pirincin taşını, sil gözünün yaşını!
Futbolu en çok seven millet: Almanlar
Kimse bana maval okumasın, İngilizlerin, İspanyolların, Arjantinlilerin, Brezilyalıların futbola düşkünlüğü inkar edilemez ama hiçbir kavim bu konuda Almanlarla boy ölçüşemez. Senelerdir Bundesliga'yı takip ediyorum, tribünlerde boş koltuğa rastlamadım. Bu akşam Monchengladbach-Werder Bremen müsabakası oynandı, yani 18 takımlı ligde 7nci ve 14ncü sıradaki iki ekip kapıştı, soğuğa ve kara rağmen taraftarlar stadyumu doldurmuştu. Pes dedim, gıpta ettim.
Medyadan Uzak Durun
Televizyonlar, gazeteler kitleleri zehirliyor, beyinleri uyuşturuyor; sağlıklı bir zihin yapısı için kendinizi medyadan soyutlayın. Konuyu her eserimde deştim, bugünden örnek vereyim. İddaa eki dolayısıyla Habertürk Gazetesi aldım, sayfaları hızlıca çevirdim (Spor dahil tümüne ayırdığım zaman bir dakikayı bulmaz,) şubat ayında ihracat rekoru kırıldı manşetine takıldım, haberin içeriğini okudum, Şubat 2018 ayı diğer şubatların içinde en fazla ihracat yapılan ay olmuş, geçen yıla göre yüzde 9.02 artmış, 13 milyar dolar 182 milyon dolara yükselmiş. İthalattan hiç bahsedilmiyordu, üşenmedim, araştırdım, Şubat 2018 ithalatı bir önceki seneye nazaran yüzde 19.94 artmış, 19 milyar dolara yanaşmış. Üçkağıdı görüyor musunuz? Yanlı verilerle vatandaşı ters köşeye yatırıyorlar. Salağız ya, devalüasyon yapıldığını görmezlikten geleceğiz, dış güçlerin ekonomik saldırısına maruz kaldık, yalanlarına inanacağız. Millet zokayı yutmadı, bu sefer name okuyorlar, devalüasyon hamlesiyle ekonomi şahlandı, demeye getiriyorlar. Eh, sadece şu yazım bile benim bu ülkede niçin barındırılmadığımın ispatıdır. Kafalı ve namuslu olmak zor iş vesselam!
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
Turkey
I will be sixty in six months, I have never come across a solid product or a reliable person in Turkey (except for my late father). Goods, f...