Senelerden beri kedi, köpek, kuş ayırmıyorum, sokak hayvanlarını gücüm yettiğince besliyorum. Bizim mahallede kediler var, iki yavrusuyla annesini anaokulu açılınca kovmuşlar, onlar da binamızın futbol sahası büyüklüğünde, telle çevrili bahçesine sığınmışlar. Anaokulu bahçesinde besliyordum, göremeyince şaşırdım, meğersem pazartesi bahçemize gelmişler. Tabii tavuk burger verdim, salı akşamı da tekrarladım, ancak dün (çarşamba) akşamı göremedim, gittim, ilerideki kedilere ikram ettim. Eve dönüyordum, binanın girişinde kapıcı carladı, "Abi, burada kedilere yiyecek verme, git, başka yerde besle," dedi. Hayda! Al başına belayı! Bir vursam, nefes almak nasip olmasın, ya ölür ya komaya girer. Çorumlu kıro bel fıtığıymış, yani vaktiyle onu iyileştirdim, büyük iyilik yaptım, derken biraz laklak ettik, emekli subaylığımı, yazarlığımı filan öğrendi, otuz yaşında olabilir. Bitirdiğim üniversitelerden birinde hukuk eğitimi de aldım, neye dayanarak böyle konuşuyorsun dedim. Ben hukuktan anlamam, bana ne senin ne okuduğundan demesin mi? Vay be, liseli gence siz diye hitap ederim, üstelik eşekçe bağırıyordu. Bana bak, terbiyeni takın, dedim, ciddiliğimi anladı, yumuşaklaştı. Yasak, burada yiyecek verirsen atarım dedi. Bir daha benle konuşma, sen kimsin de keyfince yasak koyuyorsun, bu konuda karar aldıysa yönetici benle kontak kursun, o söylesin veya daha iyisi bina girişine yazsın, birkaç hafta sonra büyüyecek ve başka bir mekanda siperlenecek zavallılarla uğraşmayın dedim, efendice kovdum. Yönetici ile konuştuk, bayan, eskiden kedi beslemiş, aslında kedileri seviyormuş, cart curt abukladı. Cahillerle diyaloğa girmekten zül duyarım ama oldu bir kere, devamını getirdim, kimle dans ettiğini görsün diye kendimi tanıttım, savunduğu magandanın karşımda üç saniye ayakta duramayacağını, yine de terbiyesizlik yaptığını ona da izah ettim. O da bel fıtığıymış, ona da tedavi formülünü anlattım, avamla, lümpenle irtibat kuracağıma mağarada inzivaya çekilirim dedim. Bunlar edep, haya yoksunu tipler, zavallı kedilere kim bilir ne kötülük yapacaklar? İki gündür bahçeyi akşamları hortumla suluyorlar. Aylardır bahçe ilk kez sulanıyor. :) Bunları bilin, yurdumuz maganda kaynıyor. Yalnız şuna eminim, ilahi adalet diye bir şey var, yakında belalarını bulurlar, çocukları da kendileri de kediciklerden bin beter olurlar. Bu kabil tiplerle asla muhatap olmam, telefonlarını blokladım, aidatı eft ile yatırırım, zaten Coni'yi bekliyorum. Bugün Orman Bakanlığı, hayvansever dernekleri, belediyenin veteriner bölümü, derken bir sürü yeri aradım, hepsi bunun usulsüz olduğunu söyledi ama fiiliyatta bir şey yapılamıyormuş :) Daha doğrusu Cimer'e şikayet edebiliyormuşuz, onlar Orman Bakanlığı'na yazıyormuş, heyet keşif yapıyormuş, muhtemelen kediler haklı bulunuyormuş, fakat upuzun bir prosedür, onunla kim uğraşacak? Kaldı ki son haftalarım, aylarım, burada olmam. Yetkili 150'ye telefonla başvur dedi, öyle ya, evden ayrılamıyorum, Coni'yi besliyorum, ancak 150 yanıt vermedi, öğleden sonra da aradım, telefonu açmadılar. Burası Türkiye, insan haklarının kırıntısı yok ki kedilerin haklarını savunalım. Yapılacak bir şey yok, dediğim gibi benle diyaloğa girme şerefinden mahrum ettim, yeni statülerini anlayın. FETÖ hadisesinden sonra ordunun değeri düştü, eskiden emekli subay saygı görüyordu, şimdi bir maraba dahi terbiyesizlik yapabiliyor. Yazık! Fotoğrafını paylaştığım siyah, beyaz yavru kediye patlak gözlü kapıcı fenalık yapmış olmasın? Yavru çok sevimliydi, onu ancak pasaja girerek atlatıyordum, öbür kapıdan çıkıyordum. Ayaklarımın arasında yürüyordu, benle evin kapısına kadar geliyordu, herhalde bahçede yatıyordur, belki bu iblis ona bir şey yapmıştır. Bilsem, ispatlasam, onu eşek sudan gelene kadar döverim, zerre acımam, lakin faraziyeler üzerine iş yapılmaz. Elinde delil yoksa suç isnat edemezsin. Bugün yavruları da anneyi de göremedim. Acaba? Bıktım, illallah dedim, lise birden beri bu ülkeyi terk ediş hayaliyle yaşıyorum. Ölene dek İngilizce okuyacağım, yazacağım, korkunç bir bilgi açlığı hissediyorum, sansür ortamında bilgilenemiyorum, beynim aç, didaktik matbuatı çılgınca devireceğim. Nelerle uğraşıyorum, kimlerle didişiyorum? Bunlar insanlığa faydalı olabilirler mi? Elbette, milyonlarca yıl sonra fosilleşecekler, petrole dönüşecekler, 95 oktanlı benzin olarak işe yarayacaklar. Belgesellerde izliyorum, el oğlu vahşi hayvanın hayatını kurtarmak için ne zorluklara katlanıyor, helikopterle yüzlerce kilometre öteye naklediyor. Bir de bize bak! Bat dünya bat! Bizde kral olanlar bile (kıytırıkları karıştırmıyorum,) Avrupa'da anca hela temizleyebiliyorlar yahut işsizlik maaşı alıyorlar. Bense Avrupa'da el üstünde tutulurum, müthiş saygı görürüm, zaten öyle olacak. Herkes haddini, çapını, zeka düzeyini bilsin, ona göre hareket etsin. Ayrıca şunu da ekleyeyim: İlgili mercilere başvursam, kedilere eziyet edildiğini kanıtlasam, ne değişir? Bir çiçekle bahar olmaz. Önlemler alınmalı, yasa çıkarılmalı, vatandaş bilinçlendirilmeli, dünyanın sadece insanlara mahsus olmadığı anlatılmalı, yoksa zalimliklerin önü alınamaz. Empati yapmak gerekir, bahçeye kedi girmesin, şayet girdiyse de yiyecek, su, ... verilmesin diyebilir misin? Hayvancağız asfaltta mı yaşasın? Başka yer var mı? Bir kişi av olmadan avcılığın ne olduğunu anlayamaz.